Şarampolden zirveye

Gol atmayı değil, gol kurtarmayı seviyordu. Kaleci oldu. Adana’nın amatör İncirlik takımında başladı.

Haberin Devamı

Parladı. İstanbul’a ışınlandı. Beşiktaş’a transfer oldu. Güzel günler geçirdi kara kartalda... Ama her futbolcunun kaderidir, gün geldi, ayrıldı. Balıkesirspor’a gitti. Oradan Antalyaspor’a geçti. Altı sene kaldı Antalya’da... İki defa Süperlig’den düşmenin hüznünü yaşadı, iki defa Süperlig’e çıkmanın sevincini yaşadı. Antalya’nın hayatındaki yeri bambaşkaydı. Orada evlendi. Orada baba oldu. Üstelik... Antalyaspor tarafından evlendirildi. 83-84 sezonuydu. Antalya küme düşmüştü. Kulübün kasası tamtakırdı. Bırak transfer taksitlerini, maç başı paraları bile ödenemiyordu. Gel gör ki, âşık olmuştu, evlenmek istiyordu. Başkan’a gitti, derdini anlattı. Oğlum para yok, halimiz malum, cevabını aldı. Boynu bükük ayrılırken... Kıyamadı başkan, seslendi arkasından, asbaşkana git, halletsin dedi. Uçarak asbaşkana gitti, kapısını çaldı, vaziyet böyle böyle, anlattı. Asbaşkan önce, sırası mı be oğlum diye yakındı. Sonra, o da başkan gibi kıyamadı, durdu düşündü, Osmanlı Kuyumcusu’nu biliyorsun, git oraya, benim adımı ver, para ödeme, lazım olduğu kadar altın al, başka bir kuyumcuya git, bozdur, düğününü yap dedi. Unutulmaz abilikti. Evlendi. Antalyaspor camiası, en dar anında, bir futbolcusunun yuvasını kurmuştu. Artık eskisinden de fazla bağlıydı formasına... Manevi destek, maddi desteğin çok önüne geçmişti. Neticede, zor günler geride kaldı, 1985’te oğlu doğdu, baba oldu. Dedim ya, güzel günler geri gelmişti, oğlunun dünyaya geldiği sene, Antalyaspor şampiyon oldu, yeniden Süperlig’e çıktı. Gel zaman git zaman, yaş ilerledi, Antalya’nın kalesini gençlere bıraktı, ekmeğini futboldan çıkaran bir emekçi olarak, Tavşanlı Linyit’e gitti, oradan Kemerspor’a geçti. En son, Şarampolspor’a... Her çıkışın bi inişi var diye boşuna dememişler, öyle olmuştu, Beşiktaş gibi dev’in formasıyla başlayan yolculuk, çeşitli kavşaklardan geçtikten sonra Antalya’nın amatör Şarampolspor’unda son bulmuştu. Aktif futbola orada noktayı koydu. Kulübeye geçti. Antrenörlüğe başladı. Altı sene boyunca, Antalyaspor’un altyapısında görev yaptı. Oğlu büyümüştü. 13 yaşına gelmişti. Kendisinin aksine, gol kurtarmayı değil, gol atmayı seviyordu. Ve, oğlunun antrenörüydü.
*
Oğul... 17 yaşında profesyonel oldu. Annesinin babasının evlenmesine, kendisinin dünyaya gelmesine vesile olan Antalyaspor’un formasını giydi; yeniden Süperlig’e çıkmasına katkı sağladı. Kaderin cilvesi olsa gerek, babası gibi İstanbul’a ışınlandı, Beşiktaş’a transfer edildi. Tigana’nın gözdesiydi. Tigana kovulup, Ertuğrul Sağlam gelince, işler sarpa sardı, yedek bırakıldı. Manisaspor’a gönderildi. Kırılma anı’ydı... Şampiyonluğa oynayan takımdan, kümede tutunmaya oynayan takıma postalanmıştı. Henüz 21 yaşındaydı. Morali sıfırdı. İlk üç maç, ayağına top bile değmedi, sahada hayalet gibi geziniyordu. Zihnindeki olumsuz düşünceler, ayaklarına pranga oluyordu. Futbolu bırakmaya karar vermişti. İşte tam o anda... Babasından telefon geldi. Ömrü boyunca sesini bile yükseltmeyen baba, “kendini toparla, işine odaklan, yoksa sana hakkımı helal etmem” diye bağırıyordu. Adeta kamçı gibi suratında şaklayan bu sözler, hayata geri döndürdü. Hırslandı. Futbola sarıldı. Karşılığını aldı, Fenerbahçe’ye transfer oldu. Bu sefer de Aragones engeli çıkmıştı karşısına... Yönetim dört senelik imza attırmıştı ama, İspanyol hoca belli ki, istemiyordu. Yedek bırakıldı. Eskişehir’e kiralandı. Gene morali bozulmuştu ama, bu sefer teslim olmadı. Çabaladı. Boğuştu. Bir sene sonra, Trabzon’a gitti. Gencecik yaşında üçüncü defa ayağa kalkmıştı. Üstelik, bu sefer Şenol Güneş vardı. Türkiye’nin gelmiş geçmiş en büyük kalecisi Şenol Güneş, kaleci’nin oğluna sahip çıktı; küllerinden doğmasını sağladı. Mucizeydi. Patladı. Açık ara gol kralı oldu. Galatasaray’a transfer oldu. Herkese nasip olmayan Şampiyonlar Ligi’nde, Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş ve Trabzonspor, dört büyük kulübün formasıyla oynayan tarihteki ilk topçu oldu. Tek eksiği kalmıştı, şampiyonluk... Dün gene gol kralı olurken, onu da oldu.
*
Hayatını şarampole yuvarlayacağı sırada...
Futbol hayatı Şarampolspor’da sonlanan babasının hamlesiyle, zirveye çıkmayı başaran evladın öyküsüdür bu.
*
Her şey bitti zannettiğin an, aslında, her şeyin yeni başladığı andır... Ve, futbol filozofunun söylediği gibi; futbol kesinlikle hayat memat meselesi değildir, ondan çok daha önemlidir.

 

Yazarın Tüm Yazıları