Paylaş
*
Diyordunuz ki...
Böyle şey olabilir mi?
*
Makarayı az biraz geri saralım.
*
Altı sene evvel, açılım’ın ilk perdesi açılmış, terörle mücadele koordinatörlüğü kurulmuştu.
Sonra ne olmuştu?
Terörle mücadele koordinatörü’nün yardımcısı olan emekli tümgeneral teker teker anlatmıştı...
“Göreve atanma kâğıdım bile aylarca imzalanmadı, sekiz ay boyunca devletten beş kuruş almadık. İnsan hiç olmazsa teşekkür bekliyor, teşekkür eden bile olmadı. Başbakanlık Müsteşarı’ndan iki-üç defa randevu istedim, telefonuma bile çıkmadı, sekiz ay boyunca birbirimizi görmedik, beni şimdi görse inanın tanımaz, çünkü yüzümü hiç görmedi. Bu kadar zaman orada bulunduk, Başbakan’ın kadrosundan bir kişi gelip, hayırlı olsun bir ihtiyacınız var mı, diye sormadı. Yaka tanıtma kartı bile vermediler; sadece turnikeden geçebilmem için kart verdiler. Sekreterimiz vardı ama, ne faks verdiler, ne fotokopi makinesi... Bilgisayarımız yoktu. Cep telefonu vermediler, yedi ay sonra sim kart verdiler, kimseyi aramadan iade ettim. Çayımızı, şekerimizi bile cebimizden ödedik” demişti.
*
Hakikaten rezaletti.
Başbakanlık’tan derhal resmi açıklama yapılmış, “bitki çayı istemişler, çay ocağında bitki çayı olmadığı için, kendileri poşet çay satın almışlar, hadise bundan ibarettir” denilmişti.
*
E, bu ağır ithamın altında kalınacak gibi değildi... Emekli tümgeneral, bu sefer “şahit” göstererek açıklama yapmış, “belgelerin hepsi elimde, çaycı da orada, sorsunlar bakalım bitki çayı istemiş miyim” diye rest çekmişti.
*
Yani?
Burası ciddi bi devlettir!
*
“Terörle mücadele”mize zarar veriyorsa çaycı... “Terörle müzakere”mize neden zarar vermesin?
*
Dolayısıyla, acilen sayın imralı’ya danışıp, bi tane de “akil çaycılar heyeti” oluşturmakta fayda var!
Paylaş