Paylaş
Brüksel’deyim.
Havalimanında.
Pasaport kontrolü...
AB üyesi ülkelerin vatandaşları kendilerine ait kapıdan şakır şakır geçiyor, AB üyesi olmayan ülkelerin vatandaşları, yani biz, kuyrukta kuzu gibi duruyoruz, suratsız polisin keyfini bekliyoruz.
Önümde biri var.
Ünlü politikacımız.
Yanında monşer kılıklı biri.
Laflıyorlar.
Anlıyorum ki, o monşer kılıklı arkadaş, Brüksel Elçiliğimizde görevli bi memur, politikacıyı uğurlamaya gelmiş, “hattızatında efenim, arzuhürmet” filan diyor, yıkama yağlama yapıyor.
Malum, çenemi tutamam.
Öne eğildim.
Aralarına burnumu soktum.
“Beyefendi, daha ne kadar bu kapılarda sürüneceğiz?” dedim.
O zamanlar yazmıyorum.
Beni tanımıyor.
Gül’ümsedi.
“Çok yakında” dedi.
“Biz iktidara gelince, bu çirkin muameleden kurtulacağız.”
Gül’ümsemedim.
“Umarım” dedim.
“Çok gördük sizin gibi diyenleri, bakalım, bi de sizi görürüz.”
Gene gül’ümsedi.
“Görürsünüz” dedi.
Dün gördüm...
Kraliyet Sarayı’nda.
Gene gül’ümsüyor.
Boynunda şövalye nişanı.
Hollanda Aslanı olmuş.
Hollanda vize istediği için, anca gazeteden gördüm tabii.
İhmal etmeyeyim de Belçika’dan
vize alayım bari... Kraliçe Elizabeth’in şövalyesi oldu, ıskaladık, Kraliçe
Beatrix’in şövalyesi oldu, yetişemedik,
Kral Albert’in şövalyesi olurken,
gider dünya gözüyle görürüm gari.
NOT:
Yağmur yağar, evden çıkmayın.
Sel olur, eve girmeyin.
Kar yağar, okula gitmeyin.
Buzlanır, trafiğe çıkmayın.
Yaz gelir, kolibasili, yüzmeyin.
Sis basar, vapura gelmeyin.
Lodos eser, sobaları yakmayın.
Fırtına çıkar, uçmayın.
İyi güzel de, hangi mevsime göre
yaptınız bu şehri birader?
Paylaş