Bienal

Muhitin adı Boğazkesen...

Hâlâ bizi dövdüler diye ağlıyorlar.

Gırtlağı almadıklarına şükredin!

*

Birincisi...

“Sivas’taki 35 aydın gibi katledilecektik” demek, tarihimizin en önemli trajedilerinden olan Madımak’ı basite indirgemektir. Dandik hadiseyle kendisini Madımak mertebesine çıkarmaya çalışırken “35 aydın” demek, orada diri diri yakılan, ama “aydın sayılmadığı için” toplam rakamın dışında tutulan 12 yaşındaki Koray’la 14 yaşındaki ablası Menekşe’nin ruhuna hakarettir.

*

İkincisi...

Yılbaşı, hıdrellez filan gibi özel günlerin haricinde, sokakta içki içen, içki içene bile rahatsızlık verir. Adabına aykırıdır. Sanatla, sanatçıyla alakası yoktur. Tornacı bile olsa, hır çıkar. Şuurunu yitirmediysen, Zürih’te değil, İstanbul’da yaşadığının bilincindeysen eğer tabii.

*

Üçüncüsü...

Ahali küfretmiş. Ayıptır. Ama, realitedir. Mesela, Danimarka’da “Türk gibi küfürbaz” deyimi var. Üstelik, kıdemli sanatçıların birbirine yavşak dediği bi ülkede, sanatçıya yavşak denilmesinin neresi küfürdür?

*

Dördüncüsü...

İçki hikayedir, saldırganları tahlile gönder, adım gibi eminim, bazılarının kanında alkol çıkar. Laik-antilaik değildir mesele çünkü, ekonomiktir. Sanat galerileri oraya gelmeden önce, esnafın kirası altı yüz liraydı, şimdi istiyorlar, iki bin lira... Ev kirası dört yüz liraydı, istiyorlar bin lira, beğenmiyorsan çık diyorlar... E adam gidip mal sahibine dalamayacağına göre, malı değerlendiren adama dalıyor... Ki, bi umut, belki mal eski fiyatına döner.

*

Beşincisi...

Bence en önemlisi.

*

İzmir’de en güzel nargileyi Basmane’de fokurdatırsın, İstanbul’da Tophane’de, ne gevşek, ne sıkı, tam kıvamında; gençlik yıllarımın arkeolojik kazılarını yaparım, Firuzağa sokaklarında... Bi bakarım, Arap Nasri döner sanki köşeyi, kahvede Yarımdünya İsmail tespih sallıyor, bi bakarım, Kürt Abbas, Bahriyeli Rafet, Tahtaburun Sezai gelir karşıdan, Zımzım Mustafa, Rum Dayiyani, Kako Memet, Köfte Mustafa... İstanbul bitirimlerinin muhitiydi Tophane, büyük usta Şener Şen’in perdeye yansıttığı son kabadayıların yatağı... Polisleri de bi acayipti o zamanların, Tulumbacı Mustafa, Topal Abdurrahman, Çamur Ahmet, Madalyalı İhsan, Mangal Yürek Kemal, değerli ağabeyim Uğur Dündar’ın rahmetli babası Sarı Osman.

*

Savcıya bak...

Marlon Kemal!

*

Karakola çağırıldığında, en temiz takım elbisesini giyip giderdi kabadayı, “bul getir o hergeleleri” dendiğinde, kulağından tutup getirirlerdi, huzur bozan yeniyetmeleri, zıpçıktıları.

*

Kalmadı o adamlar.

Kalanları da içeri tıktılar.

Raconu bozuldu İstanbul’un...

Kendini polis zanneden cemaatçilerle, meydanı boş bulan magandalara kaldı ortalık.

*

O yüzden, beş dakkada tatlıya bağlanabilecek mesele, köpürdü, memleket meselesi haline geldi.

*

Netice itibariyle...

Enteller şarap içti.

Zontalar girişti.

*

Bienal’dir bu.

Yakışır Kültür Başkenti’ne.
Yazarın Tüm Yazıları