Yılmaz Özdil

Yılmaz ÖZDİL

12 Ekim 2013
Hazır, Hürriyet’ten kovulmamak için, illa köşe yazarlığı yapmak için ne takla atsam acaba diye düşünüp, neticede AKP yalakalığı yaptığım ortaya çıkarılmışken, keyfini süreyim, Tayyip Erdoğan kontenjanından üç-beş gün Riksos’a gideyim bari...

Avanta tabii. Eyvallah.

Yazının Devamını Oku

Mıntıka themisliği

11 Ekim 2013
Themis...

Mitolojide adalet tanrıçasıdır.
Bakiredir.
Bir elinde kılıç tutar.
Bir elinde terazi vardır.
Gözü bağlıdır.
Bakire oluşu, bağımsızlığını... Terazi, adaletin hakkaniyetli dağıtılmasını... Kılıç, caydırıcı gücünü... Gözlerinin bağlı olması ise, tarafsızlığını sembolize eder.
Tüm dünyada “evrensel hukuk”un simgesidir.

*

Yazının Devamını Oku

Andımız

10 Ekim 2013
CHP’nin müftü milletvekili İhsan Özkes, geçen sene, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın cevaplandırması talebiyle TBMM Başkanlığı’na soru önergesi verdi:

“İstanbul Kartal Ege Sanayi İlköğretim Okulu’nda din kültürü ve ahlak dersinde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün duasının okutulduğu doğru mudur?”

*

Çünkü...
Bir gazeteci arkadaş, Çankaya Köşkü’ne gelen vatandaş mektuplarını Abdullah Gül’le birlikte derleyip, Cumhurbaşkanım Mektubunuz Var adıyla kitap haline getirmişti. Bu kitapta, Abdullah Gül’ün her akşam okuduğu duaya da yer verilmişti. Abdullah Gül yatmadan önce, “Allahım beni güvenilir kıl, kalbimi adalet, tevazu, şefkatle doldur, helalinden hizmet etme imkânı ver” diye başlayan uzunca bir dua okuyordu. Hatta duanın bir bölümünde, “beni ve çalışma arkadaşlarımı taşıdığı yükün farkında olan insanlardan eyle” diye siyasi mesaj bile vardı. İstanbul Kartal’daki ilköğretim okulunun din dersi öğretmeni, bu kitaptaki duayı, her gün okusunlar, ezberlesinler diye, öğrencilerinin defterlerine ödev olarak yazdırmıştı. Müftü milletvekili de, velilerin şikâyeti üzerine bu soru önergesini vermişti.

*

Tayyip Erdoğan adına...
Milli Eğitim Bakanı cevapladı.

Yazının Devamını Oku

Malezyanız hayırlı olsun

9 Ekim 2013
“Başörtüsü ile uğraşmak, gardırop Atatürkçülüğünün tipik örneğidir” diyen kim?

Bülent Ecevit.

*

“Hâkim kılınacak olan şeyler, İslam’ın getirdiği ana kaidelerdir, sünneti seniyyedir, imam hatip liseleri imam yetiştirsin diye açılmadı, dinini bilen doktorlar, avukatlar, mühendisler olsun diye açıldı, 1930’ların laiklik uygulaması Marksizmin ateist ideolojisinden esinlenmiştir, hâkim kılınacak olan Kuran’ın hükümleridir” diyen kim?
Süleyman Demirel.

*

“3-4 gencin başörtüsü takmasıyla irtica olmaz, ülkemizin yasakçı manzarası mazlum milletimiz tarafından ibretle seyrediliyor, oy kazandırması için türbanın yanında değilim, din hürriyetinin gereğidir” diyen... YÖK Başkanı’na “başörtülü kızlarla ne alıp veremediğin var” diye fırça atan kim?
Turgut Özal.

*

Yazının Devamını Oku

Ayva ağacı

8 Ekim 2013
Maltepe’deki arkadaşlarımı ziyarete gitmiş ve yazmıştım...

*

“Ön bahçede, tel örgüyle bina arasındaki dört-beş metrekarelik boşlukta dut ağacı var. Altına bi masa, sekiz-on sandalye sığıyor. Gölgesine oturduk. Çocuklardan konuştuk. Bi kitap ayracı getirdiler. Kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi, ayva ağacının yapraklarından hazırlamışlar. Hani, nüfus cüzdanlarını, ehliyetleri falan şeffaf plastikle kaplarız ya, öyle... İki yaprak, üstünde Mustafa Kemal’in imzası var, altında bir not, gölgesinde oturduğumuz ayva ağacının yaprakları yazıyor. İyi de bu ağaç dut değil mi? Arka bahçeye götürdüler beni. Ayva ağacı orada. Meğer, o ayva ağacını Ataol Behramoğlu dikmiş oraya iyi mi... Ataol ağabeyi zamanında buraya tıkmışlar, hayata küseceğine hayatı yeşertmiş, ayva fidanı dikmiş. Ve, yazmış: Maltepe askeri cezaevinin avlusunda, sisler içindeki Büyükada’nın karşısında, oturmuş yazarım bu şiiri/Eylül başlarında bir cumartesi sabahı, lodos titretiyor ağaçları, yağmur geceden yıkamış çiçekleri/Gökyüzü mavi, bulutlar beyaz, ardından baharın geçti koca bir yaz, hapisteyiz hâlâ ve güzün ilk serinlikleri/Avlunun dört yanı dikenli teller, tellerin gerisinde nöbetçiler bekler, kapanır uykusuzluktan gözleri/On gündür çocuk sesi duymadım, özledim ‘baba’ deyişini kızımın, özledim beni görünce ki sevincini/Hayatım benim, kırk yıllık hayatım, seni başarabildiğimce dürüst yaşadım, içim burada da pırıl pırıl şimdi/Geçer, güzelim, bu günler de geçer, sökülüp atılır dikenli teller, koparır halk bir gün zincirlerini...”

*

Ve, Ataol ağabey bu hafta sonu bir mektup yayınladı Cumhuriyet’teki köşesinde... Kadriye anne göndermiş. Maltepe’deki arkadaşlarımdan Ali Yasin Türker’in annesi.

*

“Merhaba Ataol Bey,Ben 66 yaşında ilkokul mezunu bir anneyim. 16 yaşıma kadar köyde yaşadım, köy çocuğuyum, evlenince Ankara’yla tanıştım. Rabbim bize üç evlat verdi. Dört de torunumuz var. Benim beyim çocuklarının rızkını tırnaklarıyla kazıyarak kazandı. 20 sene seyyar satıcılık yaptı, 20 sene taksicilik yaptı. Tek arzumuz, muhanete muhtaç olmadan çocuklarımızı büyütüp, okutabilmekti. Bizim azmimiz, onların gayreti, kızım Ortadoğu’da iktisat okudu, Amerika’da master yaptı, küçük oğlum Hacettepe’de İngilizce işletme okudu, büyük oğlum asker olmayı seçti. Harp okulunu dereceyle, harp akademisini dereceyle bitirdi, Amerika’da master yaptı, Boğaziçi Üniversitesi’nde endüstri mühendisi olarak doktora yaptı, üç tane yabancı dili var. Bu çocuk bu eğitimini memleketine daha iyi hizmet vermek için yaptı, darbeye teşebbüsten 16 sene aldı. Anne olarak çok canımı yakıyor... Oğlum 2003-2006 arası İspanya’da Nato’da görevliydi, gelinim ücretsiz izin alıp eşinin yanına gitti, dünya tatlısı Elif orada doğdu. Biz oğlumun yurtdışında olduğunu hukuka inandıramadık. Oğlum gündüz İspanya’da çalışmış, gece Türkiye’de darbe planı yapmış... Çocuğuma atılan bu çok çirkin suçu, bizlere ve çocuğuma yaşatılan bu acıyı, rabbimin adaletine havale ediyoruz, 66 yaşında bir anne ve 76 yaşında babası, çocuğumuzun özgür kalması için dua ediyoruz. Ben oğlumu orduya 14 yaşında verdim, birinci ailesi bendim, ikinci ailesi orduydu ama, ordu çocuklarımıza çok sessiz kaldı, halktan da hiç destek görmedik, sadece sizin gibi yazarlarımız bizlerin gören gözü, konuşan dili oldu, teşekkür ederim.Size mektup yazmak istedim. Çünkü... Sizin dikmiş olduğunuz ayva fidanının altında, şimdi benim fidanım oturuyor. Geçen cumartesi günü açık görüş vardı. Torunlarım Ege ve Elif, birer ayva koparmışlar, bana da nasip oldu. Kaderin tecellisi hiç belli olmuyor. Bizleri sizler anlarsınız diye, bir anne olarak dertlerimi paylaşmak istedim. Kadriye Türker”

*

İftirayla hapse tıkılmış oğlunu özleyen anne’den, iftirayla aynı hapse tıkılıp, kızını özleyen baba’ya... Dikmiş olduğunuz fidanın altında, şimdi benim fidanım oturuyor!

Yazının Devamını Oku

Yaş 75 yolun yarısı

6 Ekim 2013
Bazı insanlar 30 yaşında bile yaşlıdır. Bazıları 80’inde genç kalır. Yaşım 75...

İnanın, 25 yaşımda bile, beyin, adale, cinsel açıdan böylesine güçlü değildim. Kulaklarım gençken nasıl duyuyorsa, şimdi de öyle duyuyor. Gözlük takmadan gazete okuyabiliyorum.
*
Size aktaracağım bilgileri daha erken yaşlarda öğrenseydim, bugün daha genç, daha güçlü olurdum. Ticari bir amacım yok. Ortaya canlı bir örnek... Kendimi koyuyorum. Ne doktorum, ne diyetisyenim, ne spor hocasıyım. Başkalarının tecrübelerinden faydalanan, öğrendiklerini kendine uygulayan, kendi kendimin kobay’ıyım.
*
İnsan 70 yaşına gelince, 10-12 santim civarında boydan kaybediyor. Ben mani oldum. 24 yaşımdayken boyum 1.86’ydı, bugün 1.88... Kısalmadım, aksine, 50 yaşından sonra uzattım. Anlatacağım spor ve beslenme yöntemiyle, sadece gençken değil, boyumuzu her yaşta uzatmamız mümkün.
*
Cinsel güç, yaşla doğru orantılı bir denklem değildir. Öyle olsaydı, 35-40 yaşındaki insanlar ereksiyon sorunu yaşamazdı. Erkek, 100 yaşında çocuk sahibi olabilir. İşin sırrı, Kafkas halklarının beslenme alışkanlığında... Bütün yiyecekleri afrodizyak özellikler taşıyor. Örneğin, acılı sos bulunmayan sofra göremezsiniz.

Yazının Devamını Oku

Kaç para aldın RTE’den?

5 Ekim 2013
Değerli ağabeyim Uğur Dündar ekranlara geri döndü, Arena programı Halk TV’de başladı.

Bir başka değerli büyüğüm Müjdat Gezen’le birlikte konuk olarak katıldık. Arena’nın içinde, Yurt gazetesi ve Halk TV’nin ortaklaşa gerçekleştirdiği Beşar Esad röportajı yayınlandı. Doğal olarak, kendi ülkesinin çıkarları için ne gerekiyorsa onu söyledi. Tayyip Erdoğan hakkında “yalancı, bağnaz, dürüstlüğü tanımayan, kişilik sorunları yaşayan, en düşük seviyede ahlaki değere bile sahip olmayan” sıfatlarını kullandı. CHP’yi övdü, laiklikten dem vurdu. Ahmet Davutoğlu’na yalancı derken, dengeyi kolladı, Tayyip Erdoğan’la arası limoni olan Abdullah Gül’e toz kondurmadı. Sanırsın İsviçre’nin cumhurbaşkanıdır, demokrasi dersi vermeye kalktı. Dinledik tabii... Sonra “en başta Ortadoğu hacivatları, hiçbir yabancı ülke liderinin Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’na hakaret etme hakkı yoktur” dedim. “Televizyonlar üzerinden yürütülen bu tür psikolojik harekâtları dinleyeceğimize, pırıl pırıl Türkiye Cumhuriyeti, yüzü Batı’ya dönük Atatürk Cumhuriyeti, nasıl oldu da, bu adamlarla kol kola girdi, nasıl oldu da kendimizi bir anda Ortadoğu bataklığında bulduk, buna kafa yormalı” dedim.

*

Tayyip Erdoğan’ın kötü adam olması, Esad’ı iyi adam yapmaz.

*

Mesaj yağdı haliyle...

*

“Kaç para aldın RTE’den?” diye sormuş Duygu. “Tayyip’in avukatı” demiş Mehmet. “Sevilen bir lidere, Esat’a hakaret ettiniz” demiş Utku. “Atatürkçü olmadığını gördük” diye öfkelenmiş Ulaş. “Duyduklarıma inanamadım, o konuşan siz miydiniz, dublörünüz müydü?” diye merak etmiş Levent. “Tayyip kendi halkına hakaret ederken bir kelime itiraz ettin mi?” diye sormuş Erhan. “Sözleriniz beni rencide etti, sizi kınıyorum” demiş Mehmet. “Başbakan’a yağ çekerek sempati kazanmak istemişseniz, buna değmezsiniz” diye uyarmış Özgür. “Sizi yanlış tanımışız” diye sitem etmiş Ömür. “En sevdiğim gazeteciydin, adın üstünde yoz, Tayyip seni de korkuttu demek ki, Allah belanı versin” diye saydırmış Sadık. “Tayyip’i savunmaya geçtiniz, size yakışmadı” diye kızmış Bilgi. “Tayyip Erdoğan bu ülkenin kurucularına, mesela İsmet İnönü’ye hakaret ettiği zaman aynı cesareti gösterip, Tayyip Erdoğan bu lafı edemez dediniz mi?” diye sormuş Alpaslan... Ki, hakikaten İnönü’yü savunan hiç yazım yoktur! “Sizi ne zaman satın alacaklar diye bekliyorduk, sizi dinlerken ağlamamak için zor tuttum kendimi, bundan sonra gazete almayacağım, köşe yazısı okumayacağım” diye veda etmiş İsmail. “Esad’ın maruz kaldıklarını bilmeden konuşuyorsun, şerefsizsin, alçaksın, gazeteci bozuntususun” diye bağırmış Cihan. “Abim olsanız bu kadar severim sizi ama, az bile söyledi Esad” diye üzülmüş Bülent. “Senin içyüzünü de öğrendik, neden bir anda değiştin, Silivri’yle mi korkuttular seni” diye kuşkulanmış Ali. “En kritik anda dönüveren piyondan başka bir şey değilmişim” Umut’a göre... “Hayal kırıklığıymışım, Esat’ı eleştirmek benim ne haddime”ymiş Barış’a göre... “Ne siz, ne de devletimizin yöneticileri, Esad’ın siyasi duruşunun ve kişiliğinin yanından bile geçemez, şeriatçıları tercih etmişsiniz, dün bunu gösterdiniz” diye yargılamış Emrah. Pınar’a göre “Tayyip’in kalemi”yim. Erkan’a göre “AKP’nin köpeği”yim. Ahmet’e göre “satılmış olduğum” ortaya çıkmış. “Seni adam yerine koyuyorduk, bugünden itibaren tarihin çöplüğüne atıyoruz, senin de g.t kılı olduğundan zerre kadar şüphem kalmadı artık” demiş Neşe. “Hayırdır, ABD sizi de mi beslemeye başladı?” diye sormuş Emre. “Tayyip’in Esad’a karşı neler yaptığını, Türkiye’yi savaşa sokmaya çalıştığını, teröristleri Hatay’da besleyip, sınırın öteki tarafına savaşmaya gönderdiğini bir kez olsun yazdın mı?” diye merak etmiş Hasan. “El Kaideci misin nesin” demiş Akın. İsmini vermeyip, Santor adıyla mesaj gönderen arkadaş, “Esad tarafından yönetilmeyi AKP tarafından yönetilmeye tercih ederim” demiş. “Seni okuduğum için kendimden utanıyorum, bundan sonra okursam namerdim” diye söz vermiş Erkan. “Defol İzmir’e git” diye kovalamış Hakan. “Yandaşsın” demiş Uğur. “İktidara yaranmaya çalışma, halkın yanında ol biraz” diye uyarmış Hasan. “Müslüman Kardeşler seninle gurur duyuyordur herhalde” diye giydirmiş Arzu... Halit’e göre “Tayyip’in ruh ikizi”ymişim. “İlk defa keşke işinden kovulsan diye içimden geçirdim, hak etmiyorsun bu mesleği” diye dua etmiş Oktay. “Bizim başbakanın yanlışlarını anlatacağınıza Sayın Esad’a yüklendiniz, çok komik oldu, umarım maddi çıkar peşinde koşmayan Yılmaz Özdil olmaya devam edersiniz” demiş bir profesörümüz... “Seni çok sevmiştim, yazıklar olsun sana ve senin zihniyetine, gözümüzde çok küçüldün” demiş adaşım Yılmaz. “20 yaşındayım, 13 yaşımdan beri yazılarınızı takip ederim, şimdi ziyan ettiğim yıllarıma yanıyorum, seni okumakla yaptığım aptallığa yanıyorum, laik falan değilsin, açıp biraz tarih oku, Mustafa Kemal kimlerle savaşmıştı, bir düşün bakalım” diye Atatürkçülük dersi vermiş Burak. “Esad’ın sözlerini hakaret olarak algılamıyorum” demiş Şehnaz. “Doğru söyle, bu ülkenin gençlerini Tayyip’in arkasına dizip savaşa göndermek için kaç para aldın?” diye sormuş Yücel. “En büyük hayal kırıklıklarımdan biri olarak tarihe yazıldın, sen başbakanın avukatı mısın, seni okuduğum günlere lanet ediyorum, yalakaların en dibindesin” diye haykırmış Nazım. “RTE’yi aslanlar gibi savundun, içime sindiremedim” demiş İsmail. “Ne çok severek okurdum seni, Esad karşıtlığı üzerinden karşı devrimi selamladın, meğer ne yalakaymışsın, git Tayyip’e danışman ol” diye önermiş Kurtuluş. “Seni vatansever sanırdık, esefle seyrettik, kepazeymişsiniz” demiş Aykan... Duygularını “Esad hakkında söylediklerinizden ötürü Türk halkına özür borçlusunuz” diye özetlemiş Faik. “Kırk yıl düşünsem, Allahüekber diyerek insanların kalbini sökenleri savunacağınız aklıma gelmezdi, yazıklar olsun, inanın artık sizin gibiler yüzünden geleceğimden korkuyorum, bizleri koruyacak tek kişinin Beşar olduğunu düşünüyorum” demiş Sinan. “Size saygım sonsuz ama, kusura bakmayın, kim bu Tayyip Erdoğan’a ne söylerse, onun arkasında olurum” diye kestirip atmış Doğan... Nevzat’a göre “İsrail köpeği”yim. Ekrem’e göre “Vahabi kuklası”yım. “Hocaefendinden ne emir aldın, açıkla da bilelim” demiş Tarık. “Cemaatin sözcüsü müsün?” diye sormuş Neşe. “Müslüman Kardeşler’in avukatı olmak sana mı kaldı, kim verdi sana bu talimatı?” diye merak etmiş Bihlul. “AB’ye bu kadar hayran olduğunu bilmiyordum, meğer boş kutuymuşsun” demiş Kadri. “Ne yani, Esad’ın söylediklerini reddedip, Tayyip’e mahkûm kalmaya devam mı edelim, gezi direnişinde hayatını kaybeden çocukların ailelerine ayıp ettiniz” demiş Kaan. İbrahim’in mesajını çok beğendim, “Müjdat Gezen yalakalar için zeytinyağı getirmiş, jöle getirseydi daha iyiydi” demiş.

*

Yazının Devamını Oku

Benim valim

4 Ekim 2013
Kırklareli Valisi “Demokrat Parti’nin 1950 senesinde iktidara geldiği zaman CHP’yi kapatmaması en büyük talihsizliktir” dedi.

Elazığ Valisi “Amerika başkanının karşısında hazır duran başbakan istemiyorum, van münüt diyen başbakan istiyorum” dedi.
Tunceli Valisi, tam seçim arifesinde avanta buzdolabı, çamaşır makinesi dağıttı; valiliğin depolarında AKP pankartları bulundu.
Aydın Valisi, MHP İl Binası’na asılan, sen açıldıkça anamız ağlıyor afişini polis zoruyla indirdi.

*

Kilis Valisi, Aktütün karakolundaki 15 şehidimizi toprağa verdiğimiz gün, AKP milletvekilinin oğlunun sünnet düğününe katıldı, AKP’li ulaştırma bakanıyla birlikte AKP amblemli pasta kesti.
Afyon Valisi, 25 şehit henüz morgda yatarken, “tanıtım potansiyeli olan popüler kişi” dediği genelkurmay başkanına kilim ve sucuk hediye etti.
Siirt Valisi, ABD Başkanı Obama’ya İngilizce tweet attı, “ben Türkiye’denim, Siirt Valisiyim, sizi seviyorum, hayatınız ve başkanlığınız çok başarılı, ben de sizin gibi olmayı umut ediyorum” dedi.

*

Yazının Devamını Oku