İzmir Gazeteciler Cemiyeti Disiplin Kurulu, Yenigün Yazarı Çağlayan Sueli’yi, "Hasan Tahsin Gazetecilik Yarışması Jürisi’ne hakaret ettiği" gerekçesiyle üyelikten ihraç etti.
İlk anda aile içi bir mesele gibi görünse de, konuya "ifade özgürlüğü, yazar sorumluluğu, meslek örgütü-çalışan ilişkileri" gibi farklı pencerelerden baktığımızda geneli ilgilendiren, güncel bir sorunla karşılaşıyoruz.
Olay kısaca şu; Çağlayan, 2006’da Hasan Tahsin Gazetecilik Yarışması’na, "Güncel Spor Yazıları" dalında bir eserle katılır. Değerlendirme sonunda jüri, bu kategori dahil olmak üzere sporla ilgili dört dalda, "Ödüle değer eser bulunamadı" açıklamasını yapar.
Bu ifadeyi kırıcı bulan Çağlayan da tepki olarak, "Spora Değer Jüri Bulunamadı" başlıklı bir yazıyla jürinin oluşma biçimini ve işleyişini eleştirir. Dahası, 2007’de jüri teşkilinde bir değişiklik olmayınca, protesto için bu yazıyla yarışmaya katılır.
Jüri yine "Spor Güncel Yazıları" dalında ödüle değer eser bulamaz, Sueli bir kez daha kaleme sarılır ve "Değerli Jüriye Rastlanamamıştır" başlığıyla bir yazı daha yazar. Film de bu yazıdan sonra kopar.
Cemiyet Yönetim Kurulu’nun, Jüri Başkanı Zeynel Kozanoğlu ve Jüri Üyesi Tülay Cengiz’in başvurusu üzerine Disiplin Kurulu’na sevkettiği Çağlayan üyelikten ihraç edilir.
Dikkatinizi çekerim; Çağlayan Sueli hırsızlık yaptığı, banka hortumladığı, ihaleye fesat karıştırdığı için değil; düşündüklerini yazdığı, kendince yanlış bulduğu bir uygulamaya tavır aldığı, gazetecilik onuruna sahip çıktığı için cezalandırılır.
Kim tarafından?
Her fırsatta düşünce ve ifade özgürlüğünü savunan kendi meslek örgütü tarafından.
İzmir çukurunda eline kalem yakışan üç-beş gazeteciden biri olan Çağlayan’ın bu olayla ilgili tüm yazılarını okudum. Evet, sertlik dozu biraz yüksek, biraz hırçın ama hiçbirinde hakaret yok. Bugün ülkemizde genel kabul görümüş, meslekte duayen olmuş ustaların yazdıklarının yanında, "masum" bile kalır.
Ayrıca böyle düşünmeyebilirsiniz. Yazılarını amacını aşmış, sert ve kırıcı bulabilirsiniz. Söylediklerinin hiçbirine katılmayabilirsiniz. Peki, bu durum, saçından tırnağına kadar gazeteci olan, 30 yıldır namusuyla, onuruyla bu işi yapan bir basın emekçisini kendi meslek örgütünden atmayı gerektirir mi?
Bu soruya "Hayır" diyenleri Çağlayan’a omuz vermeye çağırıyorum. Onu örgütsüzlüğe mahkum edenlere, onu yalnızlığa ittiğini sananlara, onu sahipsiz zannedenlere en iyi yanıtı dostları, arkadaşları, meslektaşları vermelidir.