Şehrazat'ın Sarıyer sırtlarındaki enfes Boğaziçi manzaralı evi ‘‘kartal yuvası’’ gibi. Arkadaşlarımız Yener Süsoy ve Sinan Özbalkan, karlı bir İstanbul gününde eve giden yokuşu çıkarken bunu bizzat test ettiler!..
Yaptığı unutulmaz şarkılarla sıfırdan ünlüler yaratan, ünlülere tarih yazdıran Şehrazat Söylemezoğlu ya da öteki adıyla Şehro, katkısız bir burjuva kızı aslında. Şu özet soyağacına bakar mısınız lütfen; Babası Türkiye'nin ilk maden kralı Siham Kemali Söylemezoğlu, annesi caz müziğinin unutulmaz yıldızı Sevinç Tevs. Annesinin büyük atası Hamamizade İsmail Dede Efendi, büyük eniştesi Atatürk'ün yakın silah arkadaşı Hüsrev Gerede. Hamit amcası ise Anıtkabir ve Taşkışla'ya emek veren ünlü mimar. Eniştelerinden biri Perizat halasının eşi Mithat Perin, dayısı ise Türk müziğinin ünlü kemani bestecisi Cevdet Çağla. Baba tarafından büyük dedesi Mevlana türbesinde yatan Konya Valisi Ali Kemali Paşa. Yeğenleri arasında Turgay Şeren, Hülya Koçyiğit de var, bir başka tarafta ise Sarper'ler. Anne ve baba tarafının tamamı Galatasaray Lisesi mezunu, hepsi diplomat, en sonuncuları Yüksel Söylemez ile Özer Tevs. Şehrazat için İş Bankası, 24 Ocak akşamı Levent'teki İş Sanat Merkezi'nde 30. Sanat Yılı Gecesi düzenliyor. Gecenin başmimarı bankanın tatlı dilli, güler yüzlü, Şehrazat hayranı Halkla İlişkiler patronu Cana Atınç. O gece bugüne kadar Şehrazat şarkıları söylemiş tüm starlar sahnede olacak. Şehro, gecenin tüm gelirinin Türk Silahlı Kuvvetleri Elele Vakfı'na verilmesini istemiş. Sarıyer Telli Baba sırtlarındaki lebi derya 5 katlı kiralık köşküne girdiğimizde Şero, ‘‘Vatanıma ummanda görünmeyen bir molekül kadar hizmet imkanı verdikleri için çok mutluyum’’ diyerek havalarda uçuyordu. Sonra ikinci kata çıktık, hanım ağa Şehro sırtını denize dönüp kendi divanına kuruldu, biz de yamacına. Sonra gelsin börekler, çörekler, tostlar, gitsin çaylar, kahveler, tatlılar... Şehrazat'la, annesi Sevinç Tevs'le 1968 Atina'sındaki Apollonia Müzik Festivali günlerinden başlayıp saatler boyu nostalji turları attık. Sonra ne mi oldu, Sinan'la evin önündeki dimdik yokuşa karanlıkta ilk adımımızı attığımızda bir şeyler oldu, sonradan anladık ki, meğer asfalt diye bastığımız buzmuş. Sonrasını ne siz sorun, ne biz anlatalım, gelin hep birlikte Şehrazat'a kulak verelim.
Gülben’in benden işittiği azarlar yanında Popstar jürisi solda sıfır
Mirkelam'ın ‘‘Unutulmaz’’ı ile Cengiz-Murat'ın ‘‘Anlatamam Görmen Lazım’’ bestelerini ben yapmış olmayı çok isterdim.
Gülben'in biz bize çalışırken benden işittiği azarların yanında Popstar jürisinin söyledikleri solda sıfır kalır.
Bence Türkiye'de vücutlarına çuval sarsa dünya çapında manken gibi taşıyacak iki kişi var, biri Ajda Pekkan, öteki Deniz Akkaya.
Uyku problemim olduğu için son 3 senedir ilaç alıp geceleri 02.30 sıralarında uyuyabiliyorum.
Sabahları hiç çekilmem, çayımı içip afyonum patlayana kadar çok sinirli olurum.
Hayatımda bir kere 1990'da evlendim, yürümedi 4 sene sonra boşandık. O günden beri hayatımda hiç kimse yok, son yıllardaki başarı grafiğime bakılırsa zaten aşk bana yaramıyor.
Alkolü 10 senedir ağzıma sürmüyorum, önceleri bol sulu, buzlu viski içerdim. Ne yazık ki günde 2 paket sigaraya veda edemedim.
Kimseye sipariş şarkı yapmam
- Allah iyiliğini versin, nereden biliyorsun; vallahi tuvalette bile ilham geldiği oldu, 5 ay evvel Hande Yener burada şahit oldu. Yener Ağabey istersen böyle yazma, mizahi yanını anlamayanlar benim bu işi hafife aldığımı sanır. Evet, tuvalette de beste yaptım, Hande şurada oturuyordu, çok affedersin çişimi yapana kadar nakarat bitti. Tuvaletten dışarı çıkarken bu yeni bestemi söylüyordum, Hande şok oldu. Biliyorsun ben hiç müzik eğitimi almadım, müzik bana atalarımdan miras, genlerimde var. Oturak günlerimden beri şarkı söylüyorum, 3,5 yaşında Johnny Guitar'la başlamışım emzikler ağzımda. Sevinç Tevs'in kızı olarak ana rahminde bile müzikle beslenmişim, ötesi var mı?.. Sahneyi bıraktıktan sonra besteciliğe 1986'da başladım. Bestelerimde hayat manzaraları, kendi yaşadıklarım, yaşamak istediklerim vardır. İlhamın ne zaman geleceği belli olmaz, şu anda bile olabilir. Toplam süre söz müzik dahil hepsi 5 dakika. İlhamı gelir, record ederim, söylerim onu, yüzde 90 bütün sözüyle gelir, bazen de müziğin içinde başlığı vardır. Cenabı Allah mutlaka bana onu nasip etmiştir, adıyla gelir ağabey, inanamazsın yani. İki gün öyle bırakıp sonra dönüp bakarım, değiştirecek bir şey pek yoktur, onu öyle vermiştir veren. Sonra aranjörüm Emre Irmak'ı çağırırım, ona şarkıyı kasete okurum, iki saat sonra demo yapılmış olarak gelir. Bende sipariş şarkı olmaz, olan alınır. Arkadaşlar bana telefon açar, ‘‘Şehrocuğum kasete giriyoruz, şarkı var mı?’’ diye. Varsa vardır, yoksa yoktur. Bir de benim o şarkıyı o şarkıcıyla örtüştürmem çok önemli. İsteyen arkadaş o şarkıma uygun değilse katiyetle vermem. Ayrıca şarkıyı verdikten sonra okunmasından aranjmanına, hatta miksine kadar takip ederim, bunlar mukavelede var.
Annem son 7 senesini ibadetle geçirdi
- Sen de hatırlarsın, annemle aram çok iyiydi, son nefesine kadar yanındaydım ama, çok da atışırdık. Küçük yaştan beri yurtdışında tek başına yaşadığım için kişiliğim çok erken gelişti. İlkokuldan sonra 1960'ta ailem beni Beyrut'a gönderdi, 10 yıl orada dünyaca ünlü bir kolejde İngiliz sisteminde okudum. O sıralarda aşık olduğum Lübnanlı nişanlımla bir sene daha beraber olmak için kasten sınıfta kaldım. 1970'te çok memleket hasreti çektiğim için isyan edip, yatırılan üniversite paralarını da yakarak Türkiye'ye döndüm. Babamın çok büyük imkanları vardı, ayrıca tek çocuk olduğum için de müthiş şımartılıyordum. Babamın gözbebeğiydim, isteyip de sahip olamadığım hiçbir şey olmadı. Perizat halam, babama sürekli ‘‘Kemali böyle yapma, kız anormal olacak’’ derdi, sonunda dediği de çıktı. Savunmasız yetiştirildiğim için sonraki yıllarda hayatın gerçekleri beni çok yordu. Annem 46 yaşında kanserden öldü, 10 sene sonra babamı kaybedince dımdızlak ortada kalıverdim. Bu arada Ecevit babamdan kalan madenlere el koyup devletleştirdi. Annem, İstanbul Radyosu'ndaki programlarına bazen beni de götürürdü, oradaki emisyon odalarının kendine has kokusu hálá burnumda. Annemin sahneye çıktığı gece kulüplerine gitmek ne haddimize, ben evde İsviçreli ve Türk dadılarımla otururdum. Babam da yılın 300 günü ihracat işleri nedeniyle yurtdışında olurdu. Annem ömrünün son 7 senesini ibadet içine geçirdi, beş vakit namazını kıldı. Dışarıda yine modern, bakımlı bir kadındı, inançlarını içinde sakladı.
Sahnede söylemek bana uygun değil
- Sahnenin bana uygun olmadığını 20 sene evvel anladım. Ben çalıştığım yerlerde hep alışmışım, birisi şarkı söylerken nefesler tutulur, çıt çıkmaz. Elma Kabare'de caz söylüyorum, baktım bıyıklı 4 adam en ön masaya kurulmuş, kahkahalar atıp viski içiyor. İçersi ful, ağırlıklı müşteri Museviler, adamlara ters ters bakıyorum anlamıyorlar. Sonunda baktım olacak gibi değil, sahneden inip yanlarına gittim. Masaya vurup ‘‘Beyler, ya komik hikayelerinizi bize de anlatın ya da derhal burayı terk edin’’ dedim, salonda alkış kıyamet. Bunlar arkalarına bile bakmadan defolup gittiler. O an karar verdim ki, bu iş bana göre değil, çünkü ben politik bir insanoğlu değilim.
Kızdığım zaman cam çerçeve ne varsa iner
- Psikolojik tedavi görmeyen sanatçı gördünüz mü hiç, tabii ki ben de danışmanlık anlamında gördüm, görüyorum. Ayrıca güzel sanatlara olan derin ilginin getirdiği bir delilik de var elbette. Psikoloğuma arada bir gidip içimi döküyorum, beni rahatsız eden habaset noktalarının dışa vurumu olarak konuşuyorum. Çok sinirli biriyim, nörotik bir yapım var, kızdığım zaman cam çerçeve iner. İç dünyam çok karmaşıktır, çok gelgitleri olan bir bünyeye sahibim, Başak burcuyum, yükselenim aslan. Hayatım beni hasta edecek kadar ince detaylar üstüne kurulu, dominantım elbette. Aşırı mükemmelliyetçilik yüzünden sonunda ruhen hasta oldum. Şöhret, para gibi hırslarım olmadı, hiçbir şey olamasam bile o kadar şöhretli bir ailenin çocuğuydum ki, nasıl olsa beni tanırlardı. Genç kızlık çağlarımda kendi canıma kıymayı düşündüğüm zamanlar oldu ama, hiç teşebbüs etmedim. Çok zeki olduğuma inanıyorum ama, aklımı devreye sokamadım, hep duygularım galebe çaldı. 50'li yaşlara gelince aklımı kullanmaya başladım ama, iş işten geçti be ağabey!... Doğrusu kendimi özel biri olarak görüyorum, sıradan bir insanım ama, sıradan bir kişilik değilim. Ben istediğimi söylerim, istediğimi yaparım, hiçbir şeyime kimse ambargo koyamaz.