Tankların geçişini 3 kişi biliyordu

Emekli korgeneral İzzettin İyigün’ün Türk Silahlı Kuvvetleri’ndeki takma adı ‘çift beyinli’, kimileri ise ‘filozof’ diyor.

Derin gören, derin düşünen, derin konuşan, derin yazan, derin heyecanlı bir asker. 1938’de Kilis’te doğmuş, 1956’da Bursa Işıklar Askeri Lisesi’ne girmiş. 1958 Kara Harp Okulu topçu birincisi. Çevik Bir, Doğu Aktulga sınıf arkadaşlarından bazıları. Cumhuriyetin yetiştirdiği en genç kurmay subay, üsteğmenken ilk hakkında kazanmış Akademiyi. 1979’da Roma NATO Savunma Koleji’ni bitirdikten sonra 2 yıl Napoli NATO karargáhında görev... 1984’de tuğgeneral, 1988’de tümgeneral, 1992’de korgeneral... Kara Kuvvetleri Eğitim ve Doktrin Komutanlığı’nın (EDOK) kurucu komutanı... 30 Ağustos 1997’de 39 yıllık devlet hizmetine veda... İyigün Paşa, 43 yıllık sevgili eşi Güler Hanım’la birlikte Bağdat Caddesi’ne komşu bir apartmanın mütevazı bir dairesinde kirada oturuyor. Tertemiz koltuklar, örtüler, halılar ve Güler Hanım’ın kendi elleriyle donattığı muhteşem yemek masası. Erzincan çorbasından Kilis dolmasına, baklavaya, sarmaya, tas kebabına, dondurmaya kadar... İğne deliğinden dünyayı izleyen, 2050 yılının Türkiyesi’ni gören İyigün Paşa, emekli olduğu gün kapandığı çalışma odasından ilk kez çıkıyor. Hem de ne çıkış...

Vay... Vay... Vay... Biz kimleri biliyorduk, meğer kimler neler yapmamış...

- 28 Şubat’ta Sincan’da tankları yürüten, balans ayarını yapan benim. Öncesinden ne Karadayı’nın haberi vardı, ne de Çevik Bir’in. Sadece 3 kişi biliyorduk: Kara Kuvvetleri Kurmay Başkanı Doğu Aktulga, Kara Kuvvetleri Komutanı Hikmet Köksal ve ben. O tarihte EDOK Komutanı’ydım, zırhlı tümen bana bağlıydı. Bizim kelle koltukta yaptıklarımızı başkaları sahiplendi, hatta kahraman bile ilan edildi. Buna rağmen bugüne kadar bir gün ağzımı açıp bir tek kelime dahi söylemedim, ilk defa sana açıklıyorum. Silahlı Kuvvetler’de Refahyol’a karşı, Susurluk’tan başlayarak müthiş bir kızgınlık, gerginlik vardı.

Hemen her odada genç subaylardan generallere kadar herkes bunu dile getiriyordu. Özellikle Deniz Kuvvetleri Komutanı rahmetli Güven Erkaya ile Kara Kuvvetleri Komutanı Hikmet Köksal bu konuda çok hassastılar. İkisi de bir şeyler yapılması gerektiği konusunda hemfikirdi ama, düşünceleri asla ihtilal değildi. İktidar bir çeşit post-modern indirmeyle gitmeliydi ve öyle de oldu.

İZZETTİN PAŞA 80 TANKLA SİNCAN’DAN GEÇSİN

O günlerde Hikmet Paşa GATA’da katarakt ameliyatı olmuştu, evinden Doğu Paşa’ya ‘İzzet Paşa yarın 80 tankla Sincan’dan geçsin’ diye emir vermiş. Doğu Paşa beni aradı; ‘Komutana bu hareketin suç olacağını, sorumluluğunun büyük olduğunu anlattım ama, ikna edemedim. İzzet Paşa son kararı sen vereceksin’ dedi.

Hemen gereken yerlere, gereken emirleri aktarıp hazırlıkları başlattım. Zaten iki gün sonra planlı bir yürüyüşümüz vardı, bir anlamda onu erkene almış olacaktık. O gece Doğu Paşa’yla birkaç kere daha telefonla görüştük; her seferinde bana ısrarla ‘Sorumluluk senin’ dedi. Bunun üzerine ‘Sen çık devreden, sorumluk bana ait’ dedim.

Köksal Paşa’nın istediği 80 tankı ben 20’ye indirdim. O sabah yerler buz tuttuğu için konvoy 45 dakika gecikmeyle çıkabildi. Genelkurmay’ın yürüyüşten haberi ancak 4 saat sonra oldu. Çevik Bir ise sabah 08.00’de öğrendi. Doğu Paşa kendisini aramış, durumu Karadayı Paşa’ya iletmesini de söylemiş. Çevik de engeller endişesiyle yürüyüşü Karadayı’ya duyurmamış. Karadayı Paşa olayı ilk duyduğunda darbe zannedip korkmuş, Çevik de kendisine böyle bir şey olmadığını temin etmiş. Sonra hemen Köksal Paşa’yı arayıp ‘Bana sormadan bu işi nasıl yaparsanız’ diye çıkış yapmış. Aralarında bir hayli sert konuşmalar geçmiş. Sonunda Köksal Paşa ‘Emri biz verdik, hesabını da biz veririz’ demiş. Karadayı ilk konuşmasından iki saat sonra Köksal Paşa’yı tekrar aramış. İstanbul cenahının dolduruşuyla ‘Köksal Paşa aklınla bin yaşa, çok büyük iş başardık, sizinle gurur duyuyorum’ demiş.

TERÖRE 100 MİLYAR DOLAR GİTTİĞİ YALAN

İsterseniz bu cevabın sorusunu siz sormuş olun...

-
Ne zamandan beri bir eşkıya, bir gangster siyasetçi oldu? 32 bin kişinin kanına girmiş bir adamı birileri bırakabilir ama, millet onun yakasını bırakmaz, en başta ben bırakmam, açık söyleyeyim. Zaten bugüne getirmek hataydı, o günkü yasalar ne demişse o olmalıydı. Bu millet çok sabır taşı çatlatacak gibi sabırlıdır ama, bir yere geldiği zaman da onu tutmak mümkün değildir. Türk askerinin savunması muhteşemdir, taarruza zor kalkar. Ama taarruza kalktığı andan itibaren de bir daha durması mümkün değildir. Seçimlerde verilen oylar, irade devri değil, tercihtir. Terörle mücadele için 100 milyar dolar harcandığı söyleniyor, yalan. Oradaki birlik, İstanbul’da yiyeceğini orada yiyor; sadece biraz fazla mermi atıyor, biraz da fazla benzin sarf ediyor. Savaş uçakları desen zaten her gün profil uçuşu yapıyor. Bunlar ekonomik beceriksizliklere kılıf aramak; harcamalar 10 milyar doları geçmez. Ancak, terörle mücadele Türk Silahlı Kuvvetleri’ne öyle bir savaşma yeteneği kazandırdı ki, bunu değil 10 milyar, 100 milyar dolarla da yapamazdınız.

TSK, 21. YÜZYIL İÇİN ÖRGÜTLENİYOR

Bugünün ve geleceğin Türk askerinin nasıl olacağını İyigün paşanın kurucu komutanı olduğu EDOK belirliyor.

-
Biz EDOK olarak Türkiye’nin bundan böyle ‘asimetrik bir cephe ülkesi’ olacağı projeksiyonunu yaptık. Verdiğimiz rapora göre Türk Silahlı Kuvvetleri personeli kovuk savaşlarına göre eğitilmeli ve teşkilatlanmalıydı. Bunun yanı sıra cephelerdeki ordular yerine, merkezde çok güçlü, hareket kabiliyeti çok yüksek, silahları en mükemmel, çok büyük zırhlı birlikler kurulmalıydı. Gece-gündüz şartlarında 24 saat savaşabilecek güç ve kudrette, uçar ve koşar birlikler. 5 günde tehdit bölgesine gidip görevini yapacak, hemen geriye dönecek. Bu kuvvetin kuruluşu mobil ve modüler olmalıydı.

O dönemde kim, hangi görevdeydi

Genelkurmay Başkanı Org. Hakkı Karadayı

Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Hikmet Köksal

Genelkurmay İkinci Başkanı Org. Çevik Bir

Kara Kuvvetleri Kurmay Başkanı Org. Doğu Aktulga

Sen paşa değil maşa arıyorsun

İzzettin İyigün ile Doğan Güreş, Kara Harp Akademisi’nden sınıf arkadaşlarıdır ama, 13 yıl farkla. İyigün ilk, Güreş ise son hakkında kazanmıştır Akademiyi...

- Bir gün Doğan Güreş Paşa aradı; ‘Hemen Ankara’ya gel, konuşalım’ dedi. Ankara’ya gittiğimde beni DYP Genel Merkezi’ne götürdü. İçeri girer girmez nevrim döndü, yerlere kadar yapışıp arzı hürmetler edenleri görünce. Önce Çiller’in yardımcısı

Mehmet Gölhan’nın yanına gittik. Oradan Hasan Ekinci’nin odasına gidildi, içerde birlikte emekli olduğumuz Hasan Kundakçı Paşa oturuyordu. Ekinci bana iltifatlar ettikten sonra, ‘Paşam, Kilis’te çok iyi bir isminiz var, halkın neredeyse tamamı sizi istiyor. Sizin arkanıza da paralı birini koyarız, siz önde, o arkada 2 milletvekilliğini de alırız’ dedi. Tepem bir attı; ‘Sen paşa değil, maşa arıyorsun, ben paşayım’ deyip çıktım.

Sivil karargáh

Arkadaşımız Yener Süsoy, Türk Silahlı Kuvvetleri’ndeki lakabı ‘çift beyinli’ olan İzzettin Paşa’nın emekli olduğu günden beri kapandığı ‘sivil karargahı’ çalışma odasına girdi. İngilizce ve Fransızcayı anadili gibi bilen, dış basını çok yakından takip eden İzzettin İyigün, emekliliğinde de son derece çalışkan ve verimli. Her şeyi hazır, basımı bekleyen 24 kitabını Süsoy’a gösterdi.

YARIN: TERFİ ETMEMİ ÜNLÜ BİR HOLDİNG PATRONU ENGELLEDİ
Yazarın Tüm Yazıları