Roma denilince aklımıza ilk gelen, ya "Trevi Aşk Çeşmesi" olur, ya "Romalı Perihan", ya da futbolcu Totti. Belki Vatikan, belki İspanyol Merdivenleri, belki de Tivoli...
Oysa ki, Roma denilince aklımıza Timur Kerim İncedayı da gelmeli. 1962’den beri Roma’da yaşayan dünyaca ünlü Türk ressamı ve heykeltıraş. Eserleri Roma, New York, İstanbul, Paris, Zürih ve Cenova’nın en önemli koleksiyonlarında yer alıyor. Boğaziçi’ndeki yalıları, köşkleri dolaşsak, her birinde mutlaka en az birer Timur Kerim İncedayı imzalı karışık teknik veya yağlıboya resmine rastlarız. Ayrıca otomobili 2006 Maserati 3200 GT, motosikleti Harley Davidson 883. Hem Roma’nın merkezinde evi, stüdyosu var, hem de Roma yakınlarında görkemli bir çiftliği. Timur Kerim İncedayı’nın halka açık resimleri, İstanbul Four Seasons ve Ritz Carlton otellerinin duvarlarını süslüyor. İncedayılar, İstanbul’a gelmişken onları Four Seasons’ın restoranında öğle yemeğine davet edeyim dedim. Tatlı yedik acı konuştuk, acı yedik tatlı konuştuk gün boyu. Timur usta, otelin salon ve yatak odalarını süsleyen muhteşem resimlerini tek tek anlattı. Resimle güldü, Kerem’le ağladı, káh bülbül oldu, káh dut yemiş bülbül... Eski bir İstanbul beyefendisi Timur Kerim İncedayı’yla vedalaşırken, yorgun gözlerinde Yahya Kemal vardı: Kámildir o insan ki, yaşar hátıralarla;
Bir başka kerem beklemez artık gelecekten.
Kerem: Soyluluk, ululuk, büyüklük, asalet... Kerem: Bağış olarak verme, iyilik, cömertlik, eli açıklık, lütuf (Türk Dil Kurumu Güncel Sözlük).
- Aralık ayında İstanbul’da açacağım serginin adı herhalde Kerem olacak. 2004’ün ekim ayında, 24 yaşında kaybettiğimiz sevgili oğlumuz Kerem’in. Vefat ettiğinden beri tamamen Kerem’in acısıyla yaşıyorum. Onu Roma’da defnetmeye kıyamadım, Bodrum Yalıkavak’a getirdim. Orada da bir stüdyo evim var, yazları kaldığım sürece Kerem’le beraber oluyorum. Yalıkavak Mezarlığı küçücük, Kerem yıldızları ve güneşi çok severdi. Kabri başında çocuklar saklambaç oynuyor, yalnız değil orada. Kerem küçüklüğünde çok yaramaz bir çocuktu, hızlı yaşadı. 4 yaşındayken ilk defa bindiği go-kart’la 120 km hız yapmıştı. Ablasının hastalığından sonra Kerem aniden değişti. Bütün arkadaşlarını, her şeyi terk etti, sadece ben ve annesiyle yaşamak istedi.
Onun için Roma yakınlarında bir çiftlik aldım, hep üçümüz bir aradaydık. Son zamanlarında büyük depresyonlar geçiriyordu. Vefatından sonra cüzdanından bana hitaben yazdığı küçük bir gazete parçası çıktı. "Sevgili babacığım, bu dünya batıyor. Seni ve annemi çok seviyorum" yazıyordu. Elimdeki şu küçük taşı merak ettiniz değil mi Yener Bey? Kerem’in Yalıkavak’taki mezarından almıştım. Yanından hiç ayırmam, onunla yaşıyorum. İki de kızım var, 35 yaşındaki büyük kızım İrem de Roma’da tanınmış bir ressam. Genellikle göz aldatıcı duvar resimleri, tablolar yapıyor. Ünlü bir İtalyan doktorla evli, 2 çocukları var. Onun bir küçüğü olan Siren, 10 yıl önce çok önemli beyin ameliyatları geçirdi. Yıllarca kemoterapi, radyoterapi tedavileri gördü, şimdi çok iyi. O zamanlar Kerem buluğ çağındaydı, yakından ilgilenemedik. Birini kurtarmak için ötekini feda ettik.
Sharon kışkırtıcı ve esrarengiz
"Timur İncedayı’nın yapıtlarında kadınlar bol ve çoğu kez erkek bakışını çekmeye yetecek ölçüde çıplaktırlar." (Valerio Deho-İtalyan eleştirmen)
- Sharon Stone’un nü resmini yapmayı çok isterim. Enteresan, esrarengiz, kışkırtıcı bir kadın. İtalyanlardan ise Ornella Muti’nin nü resmini yapmak isterim. Yaşı biraz ilerlemiş olabilir ama, hálá hoş bir oryantal kadın. Size ilginç bir anımı anlatayım, geçtiğimiz yıllarda Yıldız’da açtığım sergimde "Süleymaniye ve Odalık" adını verdiğim bir nü resmim vardı. Atölyemin içinde bir nü oturmuş, arkada Süleymaniye Camii görüntüsü. Bir gün sergiye bir sürü genç geldi, dini okulda okuyorlarmış. Benden hesap sordular. Böyle bir tablo yaptığım için. Dedim ki "Resmi ben yaptım, bitirdim. Bundan sonra size ait, analizini şimdi siz yapın." Gençler önce şaşırdı, sonra "Çıplak bir kadının önüne cami yapamazsın" dediler. "Ben sanatçıyım, siz beni kısıtlayamazsınız. İstersem nü’yü caminin içine de koyarım. Bir sanat eseri ortaya çıkarıyorum, dinin neresini rencide ediyorum" dedim. "Yine de, bir daha caminin önüne tümüyle çıplak bir kadın resmi yapmayın" deyip gittiler.
Metropolizm akımının öncüsü
"İncedayı’da, zaman yoktur; sadece tarihsel ya da psikolojik, her türlü zamanı sıfırlayan yarım bir zamanın sürekliliği vardır." (Renato Minore- İtalyan eleştirmen)
- Guttuso, Maccari, Montanarini gibi ünlü ressamların gözde öğrencisiydim. Mezuniyet tezim Türk minyatürleri üzerineydi, Selçuk ve Osmanlı sanatı üzerine yoğunlaşmıştım. 1968’de akademiden arkadaşım Isabella’yla evlenip Roma’ya yerleştik. Isabella dekorasyon mezunudur, çok da iyi resim yapar. Dayısı ünlü İtalyan yapımcı-yönetmeni Bruno Todini’dir. Bruno, Laurentis’le birlikte İtalyan neo-realist akımının yaratıcısıdır. 1968’de Zeffirelli’nin New York Metropolitan Operası’nda sahnelediği "I Pagliacci" ve "Cavelleria Rusticana" operalarının kostüm ve sahne düzeni tasarladım. 1965 ve 1969 Roma Quadrennial sergilerine katıldım. İlk kişisel sergimi 1973’te Milano’daki ünlü Fante di Spade’de açtım. 1987’de Carlos Grippo, Antonio Sciacca ve Nico Paladino ile birlikte "Metropolizm" adlı resim hareketini başlattık. Aynı yılın aralık ayında İtalya’da "Metropolitan" adlı kitabım yayınlandı. Metropolizm; İtalyan tüketim toplumunun resimle analizi. Metropolismo sergisinde yer alan eserlerimi Cartier, Ferre, Tod’s, Bulgari ve Versace aldı.
Milano’ya Orient Express’le gittim
- Ailemiz Sinop’un çok eskilerindendir. Babam Ordinaryüs Profesör Doktor Cevat Kerim İncedayı, Türk dermatolojisinin kurucusu olarak anılır. Amcam Cevdet Kerim İncedayı ise 1914’te Harbiye’yi bitirip I. Dünya Savaşı’nda Kafkas cephesinde savaşmış. Savaş dönüşü Akademiyi bitirip Kurtuluş Savaşı’na katılmış. 1935-1951 yılları arasında Sinop Milletvekili olmuş. Daha sonra ulaştırma ve bayındırlık bakanlıklarında bulunmuş. Ben 1942’de İstanbul Nişantaşı’nda doğdum, iki kardeşiz. Yüksek İç Mimar olan kardeşim Babür Kerim İncedayı, halen Yeditepe Üniversitesi’nde öğretim üyesi. Bütün ünlü doktorların muayenehaneleri o zamanlar Yerebatan Caddesi’ndeydi. Ekrem Şerif Egeli, Kazım İsmail Gürkan, Mazhar Osman ve babam yan yanaydılar. Ayasofya’nın avlusunda mahalle çocuklarıyla saklambaç oynardık, yokuşlardan tekerlekli kızaklarla kayardık.
Kişiliğimin gelişmesinde İtalyan anneannem Meryem’in büyük katkısı oldu. Osmanlı amirali olan büyükbabam İngiliz Ömer Paşa, onunla Trieste’de tanışmış. İstanbul’da evlenmişler, Maria Müslüman olup Meryem adını almış. Annem de babasının talebesi olan ünlü denizci Celal Gemi ile evlenmiş. Orta ve liseyi yatılı olarak Galatasaray Lisesi’nde okudum, 1961’de mezun oldum. Ardından babam beni Orient Express’e bindirip mimarlık tahsili için Milano’ya uğurladı. Kent ve okul bana ağır geldi, anladım ki, mimarlık bana göre değil. İsviçre’de okuyayım dedim, trenle Lozan’a gittim. Trendeki İsviçreliler buz gibi soğuk geldi, selam bile vermediler. Aynı trenle Milano’ya geri döndüm ve Roma Güzel Sanatlar Akademisi’ne yazılmaya karar verdim. Böylece hayatımın macerası başlamış oldu.