Şef eli sıkan başbakan kim

Benin-Gürer Aykal çifti siz bu satırları okurken Fransa Provence’deki muhteşem malikanelerinde tatillerine başlıyor olacaklar.

Benin Hanım belki de şu sıralarda sevgili eşi için kendi elleriyle koyu bir Rize çayı demliyordur. Sonra ver elini New York, gelsin konserler, gitsin davetler. Sonra yine Türkiye, önce Kandilli’deki villa, sonra Antalya Devlet ve Borusan Senfoni Orkestraları provaları, konserleri. Üç yaşında gam yapan, dört yaşında abc’yi bilmeden nota yazan çocuğun başına bunların gelmesi doğal değil mi? Her şey bir yana, Gürer Aykal gerçekten bir dünya beyefendisidir. Ses tonundan, konuşmasına, bakışından, giyim kuşamına, saçlarına, gözlerine, gülümsemesine kadar. Buram buram insan sevgisi kokan kadife sesiyle çevresine huzur saçar, nur verir. İkinci adresimiz Sultanahmet’teki ünlü Four Seasons İstanbul’daki buluşmamızda buna bir kere daha tanık olduk. Four Seasons’ın Türkiye ve Ortadoğu Genel Müdürü Mısırlı Marcus Becket de hayran kaldı Aykal’a. Sonra hep birlikte ses çıkarmadan dinledik İtalyanların ‘Fatih’adıyla çağırdıkları dünyaca ünlü maestromuzu. Kimi zaman Mozart oldu, kimi zaman Vivaldi, kimi zaman Saygun, bazen de Beethoven. Siz de duyuyor musunuz?

Gürer Aykal’ın CSO’da geçen yılları nice ilginç anılarla dolu ama, ah şu ser verip sır vermeme huyu depreşmese...

- Geçmiş yıllarda adını vermeyeceğim bir başbakanımız Ankara’da bir konserimize geldi. Şef her zamanki gibi sahneye gelip selamını verdi, o anda olanlar oldu. Sayın başbakan, kendisi selamlıyor sanmış olmalı ki, yerinden kalkıp şefin elini sıktı. Bunları değil anlatmak, hatırlamak bile çok acı aslında. Başka bir anı, CSO’da yeni 2. kemanlar grup şef yardımcısıyım, Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay ve İsmet İnönü birlikte konsere geldiler. Sunay doğruca en önde kendisine ayrılan özel yerine oturdu ama, İsmet paşa ve Mevhibe hanım üçüncü sıraya geçti. İnönü daha iyi duymak için gitti üçüncü sıraya oturdu. Sunay bir baktı, yanı boş kalmış, arka sıradaki İsmet paşaya; ‘Gelsenize buraya’ diye seslendi. İnönü de; ‘Orada ses iyi gelmez, bu akşam viyolonsel solosu var’ diye cevap verdi. Çok haklıydı, önde oturursan sesleri tek tek duyarsın, halbuki biraz geride tamamını duyarsın. Onun için bence konserlerde en ideal sıralar 8 ila 28 arasıdır. Sunay da eşiyle beraber kalkıp İsmet Paşa’nın yanına geçti ama, protokol da karmakarışık oldu.

Balerinlerin pabuçları Korutürk’ten

Aykal, 1977’de Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü koltuğuna davet edilmişti...

- Akıl almaz bir yanlıştı o görevi kabul etmem. Geldiğimde gördüm ki, ne bir Türk rejisör var, ne de bir Türk koreograf. Hemen kendi imkánlarımla iki arkadaşımı yurt dışına eğitime gönderdim. O dönemde, sanat áşığı, seçkin insan Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’ün yardımlarını hiçbir zaman unutamam. Hatırla, balerinlerin ayaklarını sokacak pabuç yoktu o zaman Türkiye’de. Korutürk’e durumu anlattığımda Merkez Bankası başkanına telefon edip bizim için bin dolar isterdi. Türkiye o sırada sadece gübre ve ilaca döviz ayırabilir durumdaydı.

Ecevit’le müzik tartışmaya korkarım

Sevgili Aykal’dan bir bomba daha geliyor, sıkı durun...


- Bülent Ecevit’le müzik tartışmaya korkarım, müziği bu denli bilen biri olamaz. Oran’da o zamanlar komşuyduk, sık sık beraber çay içerdik. Çok sesli müziği ilk kez Orta Asya’da Türkler’in yaptığını ondan öğrendim. Sonra bu konu üzerinde uzun araştırmalar yaptım, gerçekten Türkler oralarda iki sesli müzik yapmış.

Demirel’in demokrasi şarkısı projesi

Süleyman Demirel’in şu arzusu keşke gerçekleşmiş olsaydı...

- Demirel cumhurbaşkanı seçildikten sonra bir gün beni çağırıp, bir demokrasi şarkısı, türküsü yapmamı istedi. Öyle bir beste istiyordu ki, bütün Türkiye bu demokrasi şarkısını her yerde söylesin. Kendisine; ‘Efendim, bir şairimize iki dize bir şeyler yazmasını buyurun, biz de müzikleriz’ dedim. Ondan sonra neler oldu bilmiyorum ama, Süleyman Bey bunu çok istiyordu.

Cimbom’a marş yazmaya hazırım

- Koyu Galatasaraylıyım ama, marşımız çok arabesk, olmaz böyle bir şey. Kulüp bugün beni çağırıp yepyeni bir marş yapmamı istese anında kabul ederim, ben hazırım. Galatasaray benden şunu bile isteyebilir: ‘Bize taraftarlarımızın tribünde kolayca söyleyebileceği birkaç notalık bir şeyler hazırla.’

Arabesk, varoş müziğinin ırzına geçiyor

- Arabesk varoşların müziği filan değil, varoşların müziğinin ırzına geçen bir tarz. Ne kadar güzel türkülerimiz, geleneksel müziğimiz vardı, ne hale geldi onların diliyle. Arabesk benim için uyuşturucuyla eşdeğerde, tahribatı da aynı. Ben Geleneksel Türk Müziği diyorum, Türk Sanat Müziği diye bir şey olmaz. Zaten müzik sanattır, sanat olmayan müziğimiz mi var?

Orkestradan birisiyle bir şey yaparsan hepsiyle yapacaksın

Bugüne kadar Gürer Aykal’ın yakışıklı olmadığını iddia eden bir dişi gördünüz mü?

- İtalyan hocam bir gün beni yanına çağırıp, ‘Ağzı burnu yerinde bir adamsın. Eğer orkestradan birisiyle bir şey yapacaksan, hepsiyle yapacaksın, aksi halde seni yerler’ dedi. Onun bu nasihatine hep sadık kaldım. Fransa’da bir konser için çalışırken hanım orkestracıların, ‘Bu şef gözlerine sürme çekiyor’dediği kulağıma geldi. Konser başladı, terledikçe yüzümü, gözümü mendilimle siliyorum. Ssürme sürsem boyası çıkar gibilerden. Baktım, dedikoducu hanımların hepsinin gözleri aşağıda.
Yazarın Tüm Yazıları