Seçimde sol dayanışmayı reddetmek manyaklıktır

Prof. Dr. Sadun Aren... Yusuf Mazhar ile Fatma Remziye'nin 19 Mart 1922 Erzurum doğumlu oğulları...

Aren, bankacı babasının doğduğu Tavşancıl'daki koruluğun adı... 1940'ta Eskişehir Lisesi'nden, 1944'te Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden mezuniyet... 1965-69 arası Türkiye İşçi Partisi İstanbul Milletvekili... Prof. Dr. Sadun Aren... Mülkiye'nin efsane iktisat hocası... İşte ‘‘İktisada Giriş’’... Keynesyen iktisadı Türkiye'ye ilk getiren bilim adamı... DPT'nin kurucularından... Mülkiyelilerin deyişiyle ‘‘Körler ülkesinin gören gözü.’’ İman edip ömrünü adadığı sosyalizm yolundaki yürüyüşünden sapmayan, bu uğurda Metris'ten Mamak'a, Selimiye'den Niğde'ye nice koğuşlar görmüş bir bilim adamı. Dil Okulu'nda yediği falakalar da cabası... Hoşgörüsüyle, iyimserliğiyle tüm koğuşdaşlarının umutsuzluğunu yok eden bir direnç ve sabır küpü...

Prof. Dr. Sadun Aren... Ayrılmaz bir parçası Munise Aren'in 55 yıllık sessiz, uysal, güler yüzlü can yoldaşı... Yeşne ile Haldun'un sevgili babası, güzel Nil Lora'nın biricik dedesi...

Burası Prof. Dr. Sadun Aren'in Ankara Şehit Ersan Caddesi'ndeki nice baskınlara tanıklık etmiş mütevazı dairesi... Bir yanda Sadun Hoca, bir yanda Munise Hanım... Bundan sonra bize söz düşer mi?

Ortak çalışma kesinlikle şart

- Sol Türkiye'de yeni yeni toparlanıyor, illa tek bir bayrak altında olması şart değil. Sol parti bölüklere ayrılmış olabilir, gerektiğinde birleşme koşuluyla. Tecrübeler gösteriyor ki, bazı başlar illa ben olacağım diyor, peki ol kardeşim. Ama seçimlere kanunların elverdiği şekilde işbirliği yaparak beraber girelim. Sol partiler, seçim için kesinlikle ortak çalışmalıdır, bunun aksini yapmak ihanettir. 28 Mart seçimleri için bir araya gelip ortak tavır alınmasını reddetmek manyaklıktır. AKP Türkiye genelindeki il genel meclisi seçimlerinden galip çıkarsa çok moral bozukluğu yaratır, iyi olmaz. Mesela Murat Karayalçın'ın girişimi çok doğru, giriştiği tüm çabalar çok yerinde. Bu seçimde de yenilgiye uğrayan partilerin genel başkanların da 3 Kasım'da olduğu gibi hesapları görülüp defterleri dürülmeli.

27 Mayıs’ı sadece ordu yaptı arkasında halk bulunmuyordu

27 MAYIS: Meşru sayarım ama, aslında çok önemli bir hareket değildir, büyük bir değişikliğe sebep olmamıştır. Demokrat Parti'nin idaresine tahammül edilemezdi, askerlere karşı ekonomik olarak çok kötü muameleler de başlayınca bu hareket yapıldı. 27 Mayıs'ı sadece ordu yapmıştır, içinde halk yoktur. 27 Mayıs bizim TİP'in çok işine yaramıştır, arkamızda asker var intibaı uyanmıştır yanlış olarak. Biz o sütrenin arkasında olarak bir süre rahat ettik, doğrusu.

12 MART: Tam bir faşist harekettir, özü faşist bir cuntaydı. Ama, 12 Eylül'le kıyaslanırsa zemzemle yıkanmış gibidir. 12 Mart dışarının desteklerine uygun bir hareket değildir, demek ki Amerika yönetmeye hazır değildi.

12 EYLÜL: Uluslararası sermayenin istekleri doğrultusunda, tamamıyla Türkiye'yi zapturapta almak için yapılmış bir darbedir.

Ecevit özgürlükçü değil

- Ecevit'in bence temel eksikliği, çok özgürlükçü gibi görünmesine rağmen özgürlükçü olmamasıdır. Eskiden beri özgürlüğü de hep kendisi vermek istemiştir ve bunun karşılığında da itaat beklemiştir. Halkın ona saygı duymasını beklemiştir; mesela 12 Eylül'de hapse girdiğinde ‘‘Bana layık iltifatı yapmadılar’’ diye halka küsmüştür. Böyle bir şey olmaz, iltifat etsinler diye mi yaptın, şimdiye kadar ne yaptınsa. Yani hep kendisi ön planda olmuştur ve kitleye kendi düşüncelerini empoze etmiştir. Ecevit Türkiye'de bir önder olarak sola kişisel namus getirmiştir ama, bu yetmemiştir. Bir toplum için yalnız önderin kişisel namusu yetmez, gittiği yolun da doğru dürüst olması lazım. TİP milletvekili olarak mecliste onun ‘‘Su kullananın, toprak işleyenin’’ konuşmasını dinledim. Bir daha bunun üzerinde durmamış, bu konuda gayret sarf etmemiştir. Sözün kısası Bülent Ecevit, bizim anladığımız anlamda sol bir adam değildi, bunu hakaret anlamında söylemiyorum. Bunun yanı sıra insani davranışları çok iyidir, mesela bizim hapisten çıkmamız için gayret etmiştir. DSP'nin son genel seçimlerde aldığı sonucu görünce ben bile sükutu hayale uğradım, silindi gitti yani.

Bence düğünlerde bile türbanı yasaklamalı

- Türban şeriatın öncüsü, şeriatın bayrağı, onun için her hal ve kárda karşı çıkacaksın, geçit vermeyeceksin. Türbanı hakikaten inancıyla, politik anlamını bilmeden takmış olanlara da ‘‘Kusura bakma bunu çıkaracaksın, çünkü Türkiye'nin laik olması, senin türban özgürlüğün yüzünden sekteye uğratılamaz’’ diyeceğiz. Bu konu kişisel özgürlük meselesi olarak alınırsa işin içinden çıkılamaz, herkesin bir fantezisi olabilir. Cumhurbaşkanı özü itibariyle doğru olanı yaptı, türbana prestij vermemek lazım gelir. Bence önemli düğünlerde bile yasak olması lazım, başbakanın gelini filan olmaz mesela, orası da kamusal alan oluyor. Ordumuz şeriat karşısındaki tutumu itibariyle iyi bir çizgide, bu konudaki en büyük sigorta hálá Türk Silahlı Kuvvetleri.

Mihri Belli tek başına partidir

Mihri Belli kendi başına partidir, kendisiyle çok meşgul bir insandır. Komünizm benim diyor, biraz fazla kendine dönük, çok hizmetleri olmuş bir arkadaştır.

Küba'da eski sosyalizm yok ama, Castro halkının indinde çok prestijli bir insan. Dünyada başka benzeri kalmadı, orijinal bir adam, onun ölümünü kayıp sayarım.

Muhafazakár gericidir demokratı olamaz

- AKP kabul edilemez bir oluşumdur, başka konularda istediği kadar başarılı olsun, eğer başa şeriatçılığı getirecekse, ki bundan şüphe yok, mutlaka devrilmesi lazım. Muhafazakárlık düpedüz geriliktir, işi evirmeye çevirmeye gerek yok. Hem muhafazakár, hem demokrat olunmaz. Bu, söylediklerine meşruiyet kazandırmak için bulunan bahanedir. Zorlama olursa zaten demokrasi olmaz, muhafaza ettiğiniz değişmek istiyor, siz zorluyorsunuz. Muhafazakárlığın bugünkü kötülükleri de muhafaza etmek olduğunu bilmeleri lazım. AKP, belki IMF'nin gözünde başarılı ama, aslında çok başarısız. Enflasyon hakikaten düştü, ne pahasına? Böyle düşürmeyi eski hükümetler de biliyordu. Yatırım yapmayacaksınız, zam vermeyeceksiniz, maaşları kısacaksınız, satın alma gücünü azaltacaksınız; enflasyonu böyle düşürdüler. Bazıları soruyor biz ne zaman düşüşü hissedeceğiz diye; farkında değil, zaten işsiz kalarak hissediyor. AB'ye de girilmeli, küreselleşme yoluna da, ancak sorgulanmalı, bize daha uygun olan araştırılmalı, bulunmalı, talep edilmeli.

Eşim Munise usta bir ressam oldu

- Munise Hanım'la 1948'de evlendik, 55. senemizdeyiz. Munise, kız kardeşimin Dil Tarih'in klasik filoloji bölümünde yakın arkadaşıydı. Bir gün bana ondan bahsetti, tesadüfmüş gibi İstanbul'da karşılaşma olanağı yarattım. Birbirimizi beğendik, kısa zamanda evlendik ve giderek birbirimize aşık olduk. Haldun adlı bir oğlumuz, Yeşne adlı bir kızımız var. Yeşne, Kazan Türkçesinde ‘‘şimşek çak’’ demek. Yeşne, SBF'nin Maliye bölümü mezunu, TÜBİTAK'ta çalışıyor, 52 yaşında, hiç evlenmedi. Haldun ise 45 yaşında, Strasbourg'da sosyoloji okudu, İstanbul'da büyük bir matbaanın genel müdürü. Ayrıldığı Fransız eşinden Nil Lora adında 18 yaşında bir torunumuz var. Munise Hanım, emekli olduktan sonra 5 yıl Kayıhan Keskinok'un atölyesinde çalıştı, gördüğünüz gibi bu başarılı eserleri duvarlarımızı süslüyor.

YARIN: Türkeş’le aynı koğuşta yattım
Yazarın Tüm Yazıları