Picasso'ların hepsi sahte

Dikran Masis özel yaşamında gırgır şamata bir adamdır ama, iş hayatında onun kadar ciddisi, asık suratlısını zor bulursunuz.

Müzayede kürsüsünde kelebek gözlüklerini takıp elindeki çekici bir vuruşu vardır ki, ‘‘Bu adam dost sofralarının kahkaha makinesi, kadınların gözdesi Dikran olamaz’’dersiniz. Ünlü sanayicilerimizden olan babasının adını kendine soyadı yapan Dikran Masis, şimdi de Sümerbank'ın tasfiyesi ile ülke gündeminde. Türkiye'de ilk kez devlet mallarının satışı, kapalı kapılar ardında değil, herkesin gözü önünde, hem de özel sektör tarafından yapılıyor. Binasından otomobiline, arsasından paspasına kadar. Bu ‘‘ilk’’i gerçekleştiren de bizim ‘‘Eskidji’’ Dikran Masis. Oysa onun daha nice ilkleri var bu ülkede. ‘‘İş bilenin, kılıç kuşananın’’ sözü sanki Dikran için söylenmiş. İşte Kandilli'deki muhteşem yalı dairesi. İşte Dikran ve güzel eşi Gülçin. İsteyene çay, isteyene kahve var, hatta küçük pasta, çörek bile. Dikran'a iyi kulak verin, çünkü onun öyküsünden çıkarılacak çok dersler var.

İlk zırhlı banka arabasını yaptım

Dikran demişler ona, limon satar yine de yolunu bulur. Hem de ne yol...

Birinci milyon dolarımı yapana kadar çok yoruldum. Babamdan ayrıldıktan sonra iki süpermarket açtım, kamyon üzerinde konserve sattım. Derken bir gün İş Bankası organizyon müdürü rahmetli Erdoğan bey beni çağırıp ‘‘Zırhlı araba yapar mısın?’’ diye sordu. Ben anında ‘‘Yaparım’’ dedim ama, hayatımda görmemişim, duymamışım. Hemen İngiltere'ye gittim, o günlerde İngiliz sevgilimle evlenmek üzereyim. Babam düğün hediyesi olarak 3 bin sterlin verdi. Londra'dan bir zırhlı araç satın aldım, zırhlarını söküp arabanın içine saklayıp permiyle İstanbul'a getirdim. Hayatımda yaptığım ilk ve son gayrıresmi ithalat budur. O zamanlar döviz yok, ithalat yok, arabanın zırhını kime anlatacaksın. Arabayı Erdoğan beye götürdüm, beğendi, aynısından yapmamı istedi ama param yok. Rahmi beye gidip bir Ford Transit vermesini istedim. Verdikten sonra babama telefon açıp ‘‘Oğlana iyi bakmıyorsun galiba, benden minibüs alıp karaborsada satacak galiba’’ demiş. İş Bankası Taksim Şubesi'nden aldığım krediyle ilk zırhlı para nakil arabasını yaptım ve 1 milyon 250 bin liraya İş Bankası'na sattım. 500 bin lira kar ettim, iyi para. Aradan birkaç ay geçti, bir sabah yine aynı bankadan telefon; ‘‘10 arabayı kaça yaparsın?’’ diye sordular. İki dakika sonra Akbank, beş dakika sonra Vakıflar. Saat 9'a 10 kala 36 tane araba siparişi almıştım. Meğer o gün Çapa'da para nakil arabası soygunu olmuş. Böylece ben Türkiye'de 750 tane zırhlı araba yapıp sattım ve ciddi parayı böyle kazandım.

Babam beni işten kovdu

Siz olsanız bir çift küpe uğruna babanızın imparatorluğunu bırakır mısınız?

- Londra'da işletme tahsili yaptıktan sonra babamın İstanbul'daki fabrikasına genel müdür oldum. Ben yenilikçi, o tutucu, kısa süre sonra çatışma çıktı aramızda. O günlerdeki ünlü sevgilim, bir gün ‘‘Eve gelirken Hilton'daki kuyumcudan bana bir çift küpe al’’ dedi. Ben de muhasebe müdüründen 30 lira göndermesini istedim. Bekliyorum para gelmiyor, sorunca babamla görüşmemi söyledi. Babam ‘‘Şimdiye kadar 120 lira çekmişsin, çok avansın var, artık verilmeyecek’’ dedi. Küpeleri almazsam kadına rezil olacağım. Babama ‘‘İstifa ediyorum, bari sen kovmuş ol da tazminat alayım dedim’’ dedim. Kabul etti, paramı alıp o kuyumcudan küpeleri aldım. Onları sevgilimin kulaklarını takarken ayrılmak zorunda olduğumuzu söyleyip evden çıktım. Bebek yokuşundan ağlayarak indim, çıkış o çıkış. Bana göre işadamı baba bir yaştan sonra oğlu için çalışmalı. Kendisi hayattayken oğlunun işinde yaptığı hataları görmeli, düzeltmeli. Mesela ben Osman Boyner'e çok saygı duyarım. Ben çalışırken Cem, Afrika'da ava giderdi. O Cem bugün başarılı bir işadamı oldu, hayal gücü çok fazla, önü çok açık. Bence bunu babasına borçlu.

Türk resmi çok değer kazandı

Türkiye'de bulunan Picasso'ların hepsi sahte. Herhalde Rusya'da biri oturmuş Picasso yapıyor, arkasına da bir kırmızı damga vurup bizimle dalga geçiyor.

Türk resmi çok değer kazandı, bence doyum noktasında. Belli bir rakama gelen eser uluslararası piyasada da aynı fiyatı bulmalı. Türk 40 bin dolar veriyorsa, Japon, Fransız da vermeli ama, henüz vermiyor.

Osman Hamdi'nin ‘‘Kaplumbağa Terbiyecisi’’ tablosuna vurgunum. Bankada 650 bin dolarım varken bir müzayede 600 bin dolara kadar vurdum. O tabloyu Erol Aksoy almıştı, şimdi ise devlette.
Yazarın Tüm Yazıları