Rahmi Koç’a Nazenin IV’le çıktığı dünya turunun çok yaradığı, yüzünden okunuyor.
Bunda belki de yeni restore ettirip taşındığı, buram buram tarih ve sanat kokan 200 yıllık Kont Ostrorog Yalısı’nın da payı var, kim bilir? Rahmi Koç’la Koç Holding’in Nakkaştepe’deki merkezinde buluştuk, Ostrorog Yalısı’nda kahvaltı yaptık. Huskie cinsi köpeği Çakır’ı da
yanımıza alıp Rahmi Koç’un kaptanlığında Maviden’le Rumelihisarı’na geçtik. Saatler boyu zaman fukarası işadamına aklıma gelen her şeyi sordum, hepsine tek tek cevap verdi. Dış görünüşünden kendisi de şikayetçi; Rahmi Bey o kadar arkadaş, o kadar alçakgönüllü, o kadar sıcak ve samimiydi ki... Rahmi Koç’u ilk defa bu kadar yakından tanıyacaksınız.
Hacı Bayram Veli soylu Rahmi Koç neden Fener Rum Patriği Bartohomeus’la bu kadar sıkı fıkı dosttur diye merak edenlere...
- Biz ne dersek diyelim, Fener Rum Patriği Bartholomeus’u bütün dünya ekümenik olarak tanıyor. Türkiye’ye gelen birçok devlet ve hükümet başkanı gelir gelmez onu ziyaret ediyor. Ben patriği, papa ile bir tutuyorum; papa o dinin başı olarak İtalya’ya ne getiriyorsa, patrik de Türkiye’ye onu getirebilir, iyi kullanabilirsek. Ben senelerce Türk-Yunan İşbirliği Konseyi Başkanlığı yaptım Yener Bey. O zamanlar Patrik hazretleri yeni gelmişti, onunla dostluk geliştirirsem belki iki ülke arasındaki işbirliğine yardımcı olur diye düşündüm. Patrik nüfuzlu bir insan, kendisini ziyaret ettim, böylece dostluğumuz başladı. O da gelip beni ziyaret etti, lütfedip evimize yemeğe geldi. Ondan sonra o kadar ahbap olduk ve seviştik ki, kardeşlerimin rahatsızlığında, vefatlarda 4 defa ziyaretimize geldi. Benim tanıdığım Bartholomeus, fevkalade Türk dostudur. Türk vatandaşı olmakla da iftihar eder, çok akıllı bir adamdır. Bu memleketin uzun vadeli dünya çapındaki menfaatleri açısından onu karşımıza değil, yanımıza almalıyız. Mesela patrik yurtdışına giderken kendisine Yunanistan uçak tahsis ediyor, niye bizimkiler vermiyor? Bartholomeus neden Havana’ya, Roma’ya, New York’a Türk Hava Yolları’yla inmesin? Böyle yapsak bizim için çok büyük prestij unsuru olur. Türk vatandaşı papaz yetişmesi için ruhban okulunun açılması lazım, yoksa ithal edip Türk vatandaşı yapacaklar. Niye papazlar Türk görgüsü, ádeti, saygısıyla yetişmesin? Rahmetli Özal sağ olsaydı çoktan açılmıştı, Tayyip Bey’in de buna sıcak baktığını zannediyorum. Ayrıca AB ülkelerinin hepsinde isteyen, istediği okulu rahatlıkla açıyor, bunu da unutmayalım.
AIDS korkusuyla ABD’de kan almadım
- Mustafa New York’ta by-pass ameliyatına girerken heyecanımı belli etmemeye çalıştım. Ben de 1984’te aynı ameliyatı geçirdim, o zaman da babam beni merak etmişti. İnsan ameliyatta babasının ne kadar merak ettiğini, ancak kendi oğlunda yaşayarak öğrenebiliyor. Kalp damarı tıkanmaları, enfarktüs, Mustafa’nın yaşındakilerde çok tehlikeli olabiliyor, aniden felç gelme ihtimali var. Neyse ki Mustafa’nın rahatsızlığı zamanında teşhis edildi. Mehmet Öz, kalbi durdurup Mustafa makineye bağlamadan ameliyat etti.
Ya beyefendininki...
- Benimkinde ise kalbimi durdurup makineye bağladılar. O sıralarda AIDS meselesi yeni yeni başlamıştı, ‘Ne olur, ne olmaz, ben Amerika’dan kan almam. Kendi kanımı temizleyip yeniden bana verin’ dedim. Meğer kan vücuttan çıkınca bir saat içinde içindeki demir zayıflarmış. Ameliyatım bitti, kanımdaki demiri kuvvetlendirmek için ilaçlar verdiler, onlar da kalp ilaçlarına ters etki yaptı. Müthiş kramplar geldi, çok acılar çektim, çok sıkıntılı günlerdi.
Rahmi Koç’un hayal kırıklıkları
Rahmi Koçlar’ın da hayalleri, düşleri vardır, hayal kırıklıkları olduğu gibi.
- Armatör olmayı çok isterdim Yener Bey. Konu 1963’te idare meclisimize geldi, bir oyla kaybettim. Vehbi bey de taraftar olmadığı için kaybettim, o tarihlerde 5-6 gemi almış olsaydık çok iyi olurdu.
Bu kadar mı?
- Daha sonra bankacılığa girelim dedim, ona da hayır dediler. Rahmetli babamda hep ‘Bankacılığa girersek bize öbür bankalar kredi vermez’ diye bir düşünce vardı. Halbuki tam aksini gördüm ben, rahmetli Sakıp Sabancı bir odaya girdiği zaman, elini öpmeye kalkan bankacılar oluyordu. Ona kredi vermek için adeta birbirleriyle yarışırlardı. Ondan sonra bir büyük gazeteyi satın alma teklifini getirdiler, babam ona da müsaade etmedi.
Dahası da mı var?
- Sonra Çukurova Elektrik’i getirdiler, onu da kaçırdık. Atatürk Barajı’nı o zamanki parayla 100 milyon lira farkla kaçırdık. Derken Telsim’i getirdiler, Siemens’le beraber. Tam konuyu kendi aramızda müzakere ederken bir bakan, ‘Özelleştiği gün 500 milyon dolar ödenecektir’ diye bir madde ilave etti. İkinci sene için 300 bin abone öngörülünce rakamlar birbirini tutmadı. Vehbi Bey ‘Başkaları bu parayı ödemez ama, biz böyle bir şey yapamayız, bu işe girmeyelim’ dedi. Biliyorsunuz, alanlar 500 milyon doları ödemedi.