Geride bıraktığımız sezonda Galatasaray ile Fenerbahçe’nin son maçlarına çıkmasına 10 dakika kala sordum "Ali Ağabey, sizce hangisi şampiyon olur" diye. "Elbette gönlümden Galatasaray geçiyor ama, Fenerbahçe ayağına gelen bu fırsatı kaçırmaz" dedi, üzgün bir şekilde.
Maçın bitiş düdüğüyle birlikte, telefonum çaldı. Ali Ağabey’di arayan; "Yahu böyle büyük sürpriz olamaz, mucize bu. Haftalardır gözüme uyku girmiyordu, ilk defa bu gece rahat uyuyacağım" dedi... Galatasaray’ın efsanevi başkanı Dr. Ali Tanrıyar’ın kartviziti çok kalabalık. Tıp doktoru, Taksim İlkyardım Hastanesi kurucu başhekimi, ANAP kurucusu ve genel başkan yardımcısı, milletvekili, içişleri eski bakanı, Galatasaray Kulübü eski başkanı ve de Turgut Özal’ın bacanağı. Ali Tanrıyar, 92 yaşına meydan okurcasına her gün çat orada, çat burada. Korumaları bile ona yetişmekte zorluk çekiyor. Onun için varsa yoksa Galatasaray. Eşi Selma, oğlu Mustafa, gelini Şükran, torunları Ali ile Sibel’in de Galatasaraylı olduklarını söylemeye gerek var mı?
Tanrıyar’ın Gayrettepe’deki mütevazı dairesine gittiğimizde, aile tam kadro bizi bekliyordu. Masada ise ev yapımı pastalar, börekler, kurabiyeler ve mis gibi çay, kahve. Meğer oğul Mustafa’nın da doğum gününe denk gelmişiz. Galatasaray’ın "Spor Ali"si yaşamındaki en özel anılarını anlatacak bize. Sevgili Ali Ağabey. "Galatasaray’ı sevmeyen ölsün" dediğini de unuttuk, 87 yaşında TÜPRAŞ yönetim kuruluna atanmanızı da. Yeter ki, konuştuğunuz, elini tuttuğunuz Atatürk’ü anlatın.
Galatasaray camiası, efsanevi başkanları Ali Tanrıyar’ı "Spor Ali" diye tanır.
- Bütün sporları yapmışım; futbol, boks, basketbol... Galatasaray Lisesi’nde 1935’ten 1942’ye kadar spor işlerine baktım. Mecliste oturuyoruz, Mesut Yılmaz geldi; "Ali Ağabey, şu Galatasaray’ın başına geç de, bunca sene sonra şampiyonluk yüzü görelim" dedi. "Güzel ama, yönetmelik müsaade etmiyor" dedim. "Ben akşam tetkik edeyim" dedi. Ertesi gün geldi, "İnceledim, olabilirsin" dedi. Ben hemen okul müdürüne, kulübe, divan başkanına telefon açtım. Başkan Ali Uras’la görüştüm, zaten yeniden aday olmayacağını açıklamıştı. Neticede, 13 sene, 12 sezon şampiyonluk yüzü görmeyen Galatasaray’a başkan oldum. Başkanlığı 2 dönem yaptım, isteseydim daha da yapardım. Üstün vasıflı arkadaşlardan kurduğum ekiple zaferden zafere koştuk. Galatasaray, benim zamanımda 13 dalda şampiyon oldu. Dünyada hiçbir kulüpte böyle bir başarı yoktur. Başkanlık yaptığım 1986-1990 arasında futbolda lig şampiyonluğu dışında, 2 TSYD Kupası, 2 Cumhurbaşkanlığı Kupası, 2 de Başbakanlık Kupası şampiyonluğu kazandık.
Fenerlilerle kol kola maç izlerdik
"Spor Ali" son 10 yıldır Galatasaray-Fenerbahçe maçlarını ne statta, ne ekranda izliyor. Heyecandan.
- Fenerbahçe’ye benim yaptığım iyiliği kimse yapmadı ama, bir teşekkür bile etmediler. Kalamış’ta Fenerbahçe, Galatasaray tesisleri ile Yelkencilik yan yana. Oranın sahibi aslında İstanbul Büyükşehir Belediyesi. Fenerbahçe’nin başkanı Metin Aşık, ben de Galatasaray başkanıyım. Ankara’da otururken, bizim kulübün müdürü aradı. "Başkanım, Büyükşehir Belediyesi burasını bizden alıyor, otel yapacaklarmış" dedi. İlk uçakla İstanbul’a gittim, kulüpten Fenerbahçe ve Yelken’e telefon ettirdim. Onlardan gelecek birer temsilciyle Dalan’a gideceğim. Yelkencilerden geldi, Fenerbahçe’den hiç ses yok. Kalktık iki kişi gittik, Dalan yurt dışındaymış, rahmetli Atanur Oğuz’a çıktık. Ben iki kulübün Türk sporuna hizmetlerini anlatıyorum, Atanur dayatıyor. Neticede yerlerimizi vermedim, Fenerbahçe adına da imzayı ben attım. Fenerbahçe’ye kötülük yapmayı düşünseydim "Zaten Fenerbahçe de memnun değil bu yerden" derdim. Bizim zamanımızda Fenerbahçe’yle kardeştik, maçlara kol kola gider, kol kola çıkardık.
Atatürk’le 3 unutulmaz anı
- Atatürk’ü 3 defa görmek, hem yakınında olmak, konuşmak nasip oldu bana. Onu ilk defa 2 Aralık 1930’te, orta 1 talebesiyken okulumuzu ziyaretinde gördüm. Mazhar Hoca’nın edebiyat dersindeydik, birden içeri Atatürk girdi. Heyecanla ayağa fırladık. Yanında Afet Hanım vardı. Bize oturmamızı söyledi, oturduk. Hocamızdan üç talebeyi tahtaya kaldırmasını istedi. Onlara tek tek "Türkiye Cumhuriyeti ebediyen yaşayacaktır" yazdırdı. Atatürk’ü ikinci görüşüm, orta 3’ ten lise 1’e geçerken oldu. Yine Afet Hanım’la birlikte okulumuza geldi, yurt bilgisi imtihana girdi ve gitti. Üçüncü görüşüm ise 1935’te oldu, temmuzun 20’siydi. İstanbul’da Balkan Festivali var, ülkelerin folklor grupları İstanbul’un muhtelif yerlerinde gösteriler yapıyor. Ekiplerin hepsi bizim okulda kalıyor, mektep tatil. Ben devamlı leyli (yatılı) talebe olduğum için hep okuldayım. Ekipler o gece Park Otel’de Atatürk’ün huzurunda gösteri yapacak. Biz 4 arkadaş gösteriye gitmeye karar verdik. Sorduk, soruşturduk, ekiplerle beraber gidebileceğimizi söylediler.
Balo salonunun bir köşesinde ayakta duruyoruz. Derken Atatürk salona girdi, yanında Nuri Sait Paşa ve Afet Hanım vardı. Yerine oturur oturmaz gözü bize takıldı, tam karşısındayız. Eliyle yanına çağırdı, heyecanla koştuk. "Oturun" dedikten sonra, adımı, nereli olduğumu sordu. "Kavala’nın bir köyündenim" dedim. Masanın üstünde sarı leblebi ve rakı vardı. Rakıyı gösterdi, "Bunun menşei nedir" dedi. "Paşam bilmiyorum" deyince, "Arak" dedi. Sonra "Ali, bana bir şarkı söyle bakayım" dedi. Hemen aklıma; "Mani Oluyor Halimi Takrire Hicabım" geldi ama, müziğini hatırlayamıyorum, çıldıracağım. Atatürk "Söylesene be" dedi. Rumeliler konuşmalarının sonunda "be" der. "Söyleyeceğim paşam" dedim, yine aklıma gelmiyor. Baktım olacak gibi değil, başladım "Dağ Başını Duman Almış" diye. Atatürk güldü, yanağımı okşadı. "Söyle bakayım, Türklerin menşei neresidir" dedi. "Orta Asya’dır paşam" diye cevap verdim. Bir aferin de oradan aldım.
Sonra dans başladı, Atatürk karşısındaki masayı göstererek "Git misafir kızlardan birini dansa kaldır" dedi. "Baş üstüne paşam" deyip gösterdiği masaya gittim. Masadaki bir güzel Bulgar kızını dansa kaldırdım. Bir baktım, Atatürk dahil bütün salon dans ediyor. Dans faslı bitince, Atatürk zeybek istedi. Herkes kenara çekildi, Atatürk’ün zeybek oynayışını seyretmeye başladı. Öyle güzel bir zeybek oynadı ki, hálá gözümün önünde. Folklorcular gittikten sonra salona uzun bir masa kuruldu. Bu arada Şükrü Saraçoğlu ile Ruşen Eşref geldi. Atatürk masaya oturduktan sonra, Safiye Ayla şarkı söylemeye başladı. Bir saate yakın kaldı, bazı şarkılara Atatürk de iştirak etti.