Derya Baykal ve Ferhan Şensoy adlı iki ünlü firariyi en sonunda kızları Ferhan ve Derya'yla birlikte Yalıkavak'ın 250 nüfuslu Geriş Köyü'nün 200 rakımlı tepesinde kayalar üstüne kurulu mavi boyalı, 6 odalı, yüzme havuzlu bir evin salıncaklı, tahteravallili, hamaklı bahçesinde domates, biber, üzüm ve erik toplarken yakaladık.
Bu köy villasını Ferhan çizmiş, dekorasyonu ise Derya imzalı. Bahçeye girişte gördük ki, fıstık kızlar birer usta aşçı olmuş, ilaç tontişi Derya 7 kilo vermiş, Ferhan ise her zamanki gibi bol çay üstü bol sigara içip öksürük solo çekiyor. Cadı konumundaki 3 Kova kadını 1 Balık adamını almışlar karşısına, o kovadan bu kovaya boşaltıyorlar. Bir yandan da ellerinde kamera hababam film çekiyorlar. Pek yakında Geriş Kısa Film Festivali düzenlerlerse hiç şaşırmayın, Ferhan ve şurekasının ne yapacağı belli olmaz. Bu arada Şensoy dörtlüsünü bulmasına bulduk ama, Bodrum'un acımasız öğle güneşinde Everest'e tırmanmış kadar da olduk hani. Darın darı, toprağın toprağı, dikin diki bir yol ki sormayın gitsin, neyse ki Utrillo tablosu gibi evin bahçesi püfür püfür. Şık fıstık kızlar kendi elleriyle muhteşem diyabetik kek ve börekler yapıp, yanlarına da soğuk-sıcak diyet içecekleri sıralamışlar. Maviler mavisi Ege'nin ayaklar altına serildiği bir evde bunları tatmak, Leyla hanımın şifalı otlar konusundaki engin bilgisinden yararlanmak ve de içi dolu gülmek istiyorsanız buyrun.
Vivaldi çalan berber ve ütüyle tost yapan adam
Ferhan, aslında Bodrum Yarımadası'nın hayli kıdemli sakinlerinden olup...
- Bodrum'da 1972'lerde bir tek meyhane vardı, gece tam 24.00 olduğunda bekçi düdük çalıp ‘‘Hadi len gidip yatın gari’’ derdi, elektrikler kesilip dükkan kapatılırdı. Köylerin ve koyların hemen hepsinde elektrik, yol yoktu, o sırada birkaç arkadaşla bakir Gölköy'ü keşfettik. Nota bilmeyen bir berber vardı, küçük transistörlü radyosundan dinlediği kadarıyla Paganini, Vivaldi çalardı. Bir de ütü-tostçuyu hiç unutmam, kızgın güneşe 20 dakika tuttuğu ütüyü ekmeğe coz diye bastırıp tost yapardı. O tarihte Gölköy'de herkes ressamdı; şalvarı giyen, mendili bağlayan elinde fırça resim yapardı. Bir gün bana ‘‘Necisin?’’ diye sordular, daha tanınmamışız, kimse tanımıyor, ‘‘Yontoloğum’’ diye cevap verdim. Türkbükü'nden sonra Farilya'ya, oradan Yalıkavak'a, 10 yıl önce de bu köye kaçtık. Buradan kaçmayacağız, çünkü bunca yıldır değişen hiçbir şey olmadı, toplam nüfus hálá 250 kişi.
Lokman Hekim Leyla Hanım
- ‘‘Geriş’’ Yörük Türkmen ağzında iki tepenin arasındaki uzaklık anlamına geliyor. Bu arsayı aldığım İbrahim Koyunbaba'nın 100 yıllık evini müze yaptım, her şeyiyle özenle koruyoruz. Köyün en büyük zeytin ağacı bizde, onun dibinde 80 metreden güzel bir su bulduk. Her sene 4 teneke yağ çıkıyor bizim zeytinlerden. Leyla hanım zeytini toplar, götürür ve bize de bir teneke gönderir. Elimiz ayağımız Leyla hanım, aynı zamanda Lokman Hekim'dir, hangi otun neye yaradığını ezbere bilir. Mesela kaktüs inciri de denilen frik inciri, bağırsaklardaki kurtları temizliyormuş. Boğazımız, karnımız ağrıdığında bize şebso otundan çay yapar, Derya'nın şekerini sabahları içirdiği sakız kekiği suyuyla düşürür. Bir cumartesi akşamı bizim evin yokuşundan çıkarken ayağım döndü, sıcağı sıcağına bir şey hissetmedim, hatta balıkçıya yemeğe gittik. Sabah İzmir turneme gideceğim, bir baktım ayağım davul gibi olmuş. Ne yapacağım diye düşünürken Leyla hanım patates rendesini unla karıştırıp ayağıma sardı. Ben o ayakla Bodrum'dan arabamla yola çıktım, Karşıkaya'ya geldiğimde ayağım eski halinden bile güzel hale gelmişti.
İzleyici kaybı tüm dünyada var
İzleyici kaybı yalnız Türkiye'de değil, dünyada aynı sıkıntı var. Mesela Londra'da 3 ay sonraya yer zor bulunuyordu, bir ara 20 gün sonrasına bulunur hale geldi. Çünkü F tipi internet gençliği tiyatroya gelmiyor. Bunun üzerine Londra Belediyesi sezon başında tiyatrolardan birer aylık kombine bilet satın alıp özel otobüslerle internet kafelerden topladığı çocukları tiyatrolara taşıdı. Bizde ise şöyle oluyor: Emniyet bir yazı gönderip ‘‘Emniyet mensupları ve ailelerinin kültürünün artması için tiyatro görmelerinde yarar müşahede edilmiştir’’ dedikten sonra her oyunda bedava yer verilmesini istiyor. Her gün kimlik kartını gösterip aile boyu gelenlere ben niçin bedava tiyatro oynayayım?
Sanatçıların bir partiye girmesini saçma buluyorum
Türkiyem, Türk seçmenim gözün aydın, gönlün ferah olsun, çünkü Ferhan Şensoy da bir parti kurmuş bulunmakta.
- Ben de ‘‘Ve Fakat Demokrasi Sanal Partisi’’ adlı bir parti kurmuş bulunmaktayım. ‘‘Sakın bize oy vermeyin, soytarıyız biz’’ sloganıyla ortaya çıkıyoruz. Seçim şarkılarımızı, marşlarımızı hazırlarken anladım ki, siyaset hiç işi gücü olmayanların işi. Benim Türkiye, Amerika turnelerim var, yeni sezona oyunlar yazıyorum, politikanın sanalını yapmaya bile vaktim yok. Ben sanatçı olarak politikanın içindeyim zaten, ben milletvekili olursam benim yaptığım tiyatroyu kim yapacak? Sosyal demokratlar bana son seçimlerde İstanbul'dan belediye başkanlığı, milletvekilliği için teklifte bulundu, ama girmek saçmalık olur. Hatta sanatçının bir partiye girmesini bile saçma bulurum. Sanatçının ‘‘birinin adamı’’ titrini almaması gerekir. Ustam Haldun Taner de Kültür Bakanı olması için getirilen teklifleri bu nedenle reddetmişti.
Ben gerek tiyatrocu, gerek Türk vatandaşı olarak Türkiye'nin istikbalini çok umutlu görmüyorum. 3 Kasım'da seçim olması tiyatro sezonunun üstüne tüy dikti. Bir sene deprem, bir sene kriz derken üç sezondur zaten sallantıda olan tiyatrolara tam bir ölüm darbesi yani. Bu tiyatro sezonunun çok kötü olacağı kafadan belli, yeni oyun yazıyorum ama, yazasım yok.