Hürriyet ailesine katılan Türk futbolunun unutulmaz oyuncusu ve usta spor yazarı Can Bartu, son zamanlarda doruğa çıkan taraftarlar arasındaki düşmanlığın nedenini taraflı basına ve yöneticilere bağladı. Can Bartu, Yener Süsoy'a Türk futbolunun tarihiyle ilgili gerçekleri de anlattı.
Canavarı biz yarattık
Takımlar arasındaki bu düşmanlık, bu kan davası nasıl yaratıldı, hálá anlamış değilim. Bu canavarları bence taraflı basın, taraflı yönetici yarattı. Durup dururken bir adam kin besler mi, bir şeyler olacak ki beslesin. Dünya gibi biz de bunu zorlayıcı tedbirlerle önleyeceğiz. Başka yolu yok. Yurt dışındaki statlarda tel örgü yok ama, sıkıysa atla sahaya. Polis maç boyunca seyirciye bakıyor, saniyeyi kaçırmıyor. Seyirciyle kavga eden futbolcuya 6 ay ceza verdiler; hemen kafa kopartılıyor. Bizde idareciler, hatırlı kişiler araya girip gözaltına alınan sanık taraftarları ricalarla kurtarmaya çalışıyor. Bence o sis bombalarını, meşaleleri, konfetileri idareciler önceden getirip depoluyor.
GS taraftarları çıkarılmamalıydı
Son maçta polisin Galatasaray taraftarlarını stattan çıkarması bence doğru değil. O seyirci oraya girmişse tedbirini al, etrafını çevir, adamlara maçı seyrettir. Yunan seyirci geldiğinde nasıl koruyorsan, aynı tedbirleri al. Bu arada ötekiler de çok yanlış işler yapmış, lavabolar kırılmış, kapılar sökülmüş.
Baron’dum, döndüğümde sinyor oldum
İtalya her bakımdan benim hayatımın dönüm noktası oldu, futbol anlayışım tamamen değişti. Sana bir şey söyleyeyim, Türkiye'ye döndükten sonra rütbe olarak düştüm. Ben buradan giderken lakabım ‘‘Baron’’du, döndüğümde ‘‘Sinyor’’ dediler, öyle de kaldı. Sinyor İtalyanca'da bay anlamına gelen sıradan bir söz, halbuki baronda bir asillik ifadesi var. Bana giyimimden, kuşamımdan dolayı derlerdi baron diye. Belki sinyor'u kont havasında söylüyorlar ama, manası öyle değil.
Dünya 3’üncülüğümüz bence bir rastlantı
Milli Takımımız denk geldi, Dünya üçüncüsü oldu, yoksa futbolumuz bugünkü durumuyla, bu yönetimiyle bunu alacak bir takım değil. Dışarıda kalan takımlara bak: Arjantin, Fransa, İngiltere, büyü yapsan bu olmaz. Her nasılsa bu titri almışız, başarısını kabul ediyorum, asla küçültmüyorum.
Cemil ve Rıdvan Türk futbolunun son yıldızları oldu, şu anda böyle bir oyuncu görmüyorum. Emre de bu yoldaydı ama, yurt dışına transfer oldu. Dünyada ise Zidane ve Ronaldo yıldızlıkta önde gidiyor.
Vidalı lastik kramponu ilk İtalya’da gördüm
Türkiye'de transfer parası olarak yıllık gelirim 12 bin lirayken, bizim paramızla 2 milyon lira karşılığındaki lirete Fiorentina'ya transfer oldum. Askerliğimi bitirip 1961 Kasımının ilk pazartesi günü İtalya'ya ilk ayak bastığımda İtalyanca olarak sadece ‘‘Piove’’ şarkısının sözlerini biliyordum. Roma'dan sonra trenle Floransa'ya gittim, yöneticiler beni karşılayıp bir otele yerleştirdi. Ertesi sabah antrenmana çıkacağız, soyunma odasına bir girdim ki aman Allah. Birkaç tane masaj odası var, havuzlar var, duşlara beşer tane şampuan koymuşlar. Sana ait malzeme, yok bilmem ne dolapları var. Bizim Türkiye'deki ayakkabıların altına çivi batardı, ölçü vererek yaptırırdık. Deri ayakkabı, kösele krampon. Adam dar yapardı birkaç hafta sonra tırnakların düşer. Onun için ayakkabıları yumuşayıp açılsın diye genç takım oyuncularına giydirirdik. Ben vidalı lastik kramponu ilk defa İtalya'da gördüm. Orada beni şaşırtan bir başka konu da içime yün atlet giydirilmesi oldu, formalar da yün. Ben daha onları giyerken şakır şakır terlemeye başlıyordum, alışmamışım ki. Biz Mithatpaşa'ya çıkıyoruz, üstümüzde ince merserize forma. Gazhane tarafından rüzgár bir vurdu mu delip geçer. Korunmak için sahaya çıkmadan önce birbirimizin arkasına gazete kağıtları koyardık.
Şikeye tanık olmadım ama ‘ricalar’ olurdu
Futbol hayatım içinde hiç şike olayına tanık olmadım, bazen oyun içinde ricalar olurdu. Mesela küme düşmeye oynayan bir takımla karşılaşıyorsak oyuncular ‘‘Can ağabey ne olur bugün bizi fazla hırpalamayın’’ derdi. Bu lafın üzerinde durmuyorsun ama, yine de içine bir burukluk geliyor. Yine bastırırdık ama, kaçan bir gole üzülmezdik.