Ebru'nun eşi Gökhan Adlı, evlenmelerinden kısa süre önce Şevket Can Özbay'ın düzenlediği şantaj kitabının işyerine postalandığını söyledi.
‘‘Ebru'nun yanında her şeyimle varım. O benim himayemde’’ diyen Gökhan Adlı, paraya ihtiyaçları olmadığını, bu davanın bir ‘‘onur meselesi’’ olduğunu vurguladı.
Adam sanki bir kraldı ben de ona sunulmuştum
Ebru Şimşek, hayatını değiştiren o lanetli geceyi şöyle anlattı:
- Ahmet Murat, bir gün bana ‘‘Seni bu akşam bir arkadaşımın doğum gününe götürmek istiyorum’’ dedi, kabul ettim. Saat 21.00 civarlarında İstinye Reşit Paşa'da bir villaya geldik, meğer Adnan Hoca'nın malikanesiymiş. O güne kadar böyle bir adamın varlığından bile haberim yok. Villanın her tarafında projektörler, korumalar, kapılarda tuhaf elektronik aletler. Kapıdan içeri adımımızı attığımızda Ahmet, beni Adnan Hoca denen kişiyle tanıştırdı ve bir anda ortadan kayboldu. Baş başa kaldığımız anda Adnan Oktar ‘‘Beni tanıyor musun?’’ diye sordu, tanımadığımı söyledim. ‘‘Ben Adnan hocayım kızım’’ falan yapıp eliyle birkaç kez sözde sırtımı sıvazladı. Daha sonra beni fotoğraflarımdan çok beğendiğini söyleyip ‘‘Pijamalarını al gel, artık bu evde benimle birlikte yaşayacaksın, cariyem olacaksın. Seni Bacılar grubumuzla tanıştırayım’’ dedi. İçeri seslenir seslenmez 20-22 yaşlarında dört kız geldi. Kızlardan biri süper mini etekli, acayip uzun tırnaklıydı, beline kadar uzayan dalgalı sarı saçları vardı. Çok korkmuştum, ter içinde kalmıştım, teklifini reddettim. Sonra yemek salonuna geçtik, dev bir masada sadece ikimiz vardık.
KOLAMA İLAÇ KOYMUŞLAR
İçecek olarak diyet kola istedim, yemekler umurumda bile değildi, berbat bir haldeydim. Meğer içtiğim kolanın içine ‘‘Aparkan’’ adlı bir ilaç atmışlar, sonradan eski bir müritten öğrendim. Bu arada sık sık kızlar, erkekler gelip ona bir şeyler sorup gidiyorlardı. Sanki adam bir kral, etrafında cariyeler, ben de adak olarak sunulmuşum. Adnan Oktar birden bana dönüp soyunmamı söyledi, gözleri dönmüş bir haldeydi. Hemen reddettim, ağlamaya başladım. O durmadan ‘‘Benim isteklerimi yapacaksın, yoksa bu evden çıkamazsın’’ diyordu.
ZORLA STRİPTİZ YAPTIRDILAR
Bu arada ortalıkta kocaman silahlar dolaştırılıp bana gösterilmeye başlandı. Adnan Oktar bir yandan soyunmam için bana tehditlere savurmaya devam ediyordu. Dediklerini yapmaktan başka çarem kalmamıştı. Meğer bu sırada gizli kamerayla bana yapacakları şantaj kasetinin görüntüleri çekiliyormuş. Birkaç gün sonra G.D. adlı bir arkadaşım bana telefon edip ‘‘Adnan hocacıların elinde senin bazı görüntülerin varmış, onun başmüridi Bahadır Güven benim arkadaşımdır, seni ona götüreyim’’ dedi. Arkadaşımla birlikte halen kaçak olan Bahadır Güven'in Bağdat Caddesi'ndeki ofisine gittik, yanında Altuğ Berker adlı kişi vardı. Bana piyasada satılmayan ‘‘Siyasi Çizgi’’ adlı gazetelerinin ilk sayfasını gösterdiler. Gazete baştan başa benim için hazırladıkları şantaj görüntüleriyle kaplı.
GECE YARISI TEHDİTLERİ
Sinirlerim bozuldu, ağlamaya başladım. Müritler ‘‘Adnan hocaya kendini teslim edersen başına kötü bir şey gelmeyecek, resimlerin, görüntülerin hiçbir yerde yayınlanmayacak’’ dedi. Aksi takdirde görüntüleri bütün televizyon ve gazetelerde yayınlatacaklarmış. Kendilerinden süre isteyip daha sonra tekliflerini kabul etmediğini, şantaj oyunlarına boyun eğmeyeceğimi bildirdim. Ondan sonra kapımın önünde sabahlara kadar siyah Cherokee'ler beklemeye başladı, beni açık açık tehdit ettiler.