Paylaş
Özal'la en son Adriyatik-Balkanlar gezisine gitmiştim. Gezi bir hafta sürmüştü. Arnavutluk senin, Makedonya benim dolaşmıştık.
Ve onu dünya gözüyle en son Hırvatistan'ın başkenti Zagreb'de görmüştüm. Başkan Franjo Tudjman ile ortak basın toplantısı yapıyordu.
Toplantı sonrası salondan çıkarken göz göze gelmiştik. Bir an durduktan sonra birbirimize el sallamıştık.
O zaman onu son görüşüm olacağını bilemezdim. Ama gezi boyunca endişeliydim. Camide secdeden kalkarken bile yardımla kalktığını söylemişlerdi. Müthiş kilolar almıştı.
Gece yarılarını geçen saatlere kadar bizimle oturuyor, sohbet ediyordu. Kafasında binbir türlü proje vardı.
Ama ben, izah edemediğim bir rahatsızlık duyuyordum. Sohbetler sırasında sık sık saatime bakıyor ve ‘‘Artık gidelim ve herkes istirahate çekilsin'' diyordum.
Özal derhal itiraz ediyor, ‘‘Biraz daha kalın'' diyordu. Biraz daha kalıyorduk. Nerede ise sabaha karşı hepimizin iflahı kesiliyordu.
Özal delikanlı gibi yüzümüze bakıyor, gülüyordu.
* * *
O gezinin dönüşünden birkaç gün sonra bu kez Orta Asya Türk Cumhuriyetleri gezisine çıktı.
Ben bu geziye gitmedim. İliklerime kadar yorgundum. Gezi dönüşünde Muharrem Sarıkaya'ya, ‘‘Özal nasıldı?'' diye sordum.
‘‘Bitkindi ağabey'' dedi. ‘‘Fena halde yorgun ve bitkindi.''
Birkaç gün sonra, bir cumartesi sabahı hastaneye kaldırıldığını söylediler. Ayrıntı bile istemedim. ‘‘Öldü'' diye mırıldandım.
Gene de hastaneye gittim; umutla bekledim.
Sonunda açıklama yapıldı. Kaya Toperi ağlamamak için kendisini zor tutuyordu. Dudaklarından, ‘‘Onu kaybettik'' cümlesi döküldü.
Bir taksiye atlayıp gazeteye döndüm. Yolda ansızın bir yağmur başladı.
O zaman bu ölüme kimlerin üzüldüğünü, kimlerin sevindiğini düşündüm.
İlk sevinecek olanı biliyordum. Arkasından yaptığım sıralama da zaman içinde doğru çıktı.
Her şeye rağmen bunların çoğu, içlerinde bir ince sızı duydular.
Ama bir tanesi vardı ki, hiç ama hiç üzülmemişti.
Ama sevinmedi de; çünkü duygusuzdu.
* * *
Bugünlerde bu zatı muhteremi fena halde hırçın görüyorum.
Uyuyan yılanları uyandırıyor, kapanmakta olan yaraları kaşıyor.
Uzlaşma ve barış çağrıları yerine, güdümlü savaş naraları atıyor.
Adeta Türkiye'yi bir sonuçsuz kaos ortamına doğru itiyor.
Kendisine ve halkına asla güveni yok. Bu yüzden halkın karşısına ne zaman çıksa elinde olmadan tehditler savuruyor...
Halk da bu aba altından sopa gösterilerine bıyık altından gülüyor.
Kendi kendime ‘‘Özal iyi ki bu günleri görmedi'' diyorum.
Çünkü adamcağız, bilinçaltı kiniyle Özal'ı bir daha gömmeye çalışıyor.
Ama bilmiyor ki, aslında kendisini tarihe gömüp gidiyor.
Paylaş