Paylaş
Bir hafta on gün önce bir akşam vakti, salondaki koltuğumda oturuyordum.En küçük oğlum Müfit, sessiz sedasız yanıma geldi; koltuğun yanındaki büyük kanepeye oturdu. Yüzüme dikkatle baktığını hissettim, gözlerimi kitabımdan kaldırdım.
Müfit, kendince önemli bir şey söyleyeceği zamanlar böyle yapar. Her zamanki gibi ayak parmaklarının ucunda yürüyerek yanıma gelir ve aynı yere oturarak yüzüme bakar.
Ve kendince önemli bir şey söyler ya da kendince önemli bir soru sorar.
Bu kez soru sormayacağı bakışlarından belliydi. Bir şey yapmıştı ve önemli bir şey yapmıştı. Gülümseyerek yüzüne baktım:
‘‘Söyle bakalım’’ dedim.
‘‘Simyacı'yı okudum’’ dedi.
Şaşkınlıkla karışık bir sevinç duydum. On dört yaşını süren bir çocuğun, Paolo Coelho'nun bu önemli kitabını okuması güzelim bir şeydi. Onu yanaklarından öptüm. Ne var ki susmadı:
‘‘Ama bir şeyi anlamadım’’ dedi. ‘‘‘Mektub!' ne demek?’’
* * *
‘‘Mektub’’ sözcüğünü okurken, ‘‘Mektuub’’ şekline büründürmek gerekir. Sözcüğün içinde, bir iştiyak, bir ulaşma arzusu, bir derin özlem olmalıdır.
Bu sözcük, Simyacı’da birkeç kez ve çok önemli durumlarda geçer. Kişisel menkıbesini arayan bir insanın özlem çığlığını yansıtır.
Mektub, bir ilahi vahiy gibi içe dolan his anlamına gelir. Ne var ki, Mektub'da kötü hiçbir duygu yoktur.
Mektub, hem aşktır, hem bu aşkı aramaktan ibarettir.
Bulduğunuz bir aşkı aramaktan ibarettir.
Çünkü aşk statik değil, dinamik bir kavramdır. Her gün yeni ve derin anlamlar kazanmalıdır ki asla bitmesin.
Sürekli kendisini yenilesin ve kişinin kişisel menkıbesinin özünü oluştursun.
Kişisel menkıbe, her kişinin kendi öz destanıdır. Bu destan o kişinin kalemiyle yazılacaktır. Başkası tarafından asla yazılamaz.
Ve içe doğan ‘‘Mektub’’ bu menkıbenin ön ve temel sözünü oluşturacaktır.
Bunları Müfit'e anlattım. Dedim ki:
‘‘Bazen içinden, ‘Mektub' diye haykırmak gelecek. İşte o zaman Mektub'un ne demek olduğunu anlayacaksın. İçine doğan bir güzelim duyguyu anlatan şey, Mektub'dur.
Mektub'u güzel yazarsan, kişisel menkıben de o denli güzel olacaktır.’’
* * *
Bizim Mektub’umuz güzel değildi. Kişisel menkıbemiz bu yüzden bozuldu.
Biz Mektub'umuzda, demokrasi ve insan hak-özgürlüklerini kaleme almadık. Kendimizi asla ve asla eleştirmedik.
İçimizdeki yoğun duyguları sadece ve sadece kendi haklılığımızı öne sürmek adına kullandık.
Mektub, çifte standardı asla kaldıramazdı. Ama biz, her yaptığımızda haklı olduğumuzu düşündük. Başkaları bize aynı şeyi yaptığında onları haksız çıkardık. Mektub'u ikiyüzlü yazdık.
Cevabına kızıp köpürmeye hakkımız yoktur.
Paylaş