Paylaş
Son zamanlarda ne TV karşısına geçmek istiyor canım, ne de çok sevdiğim mesleğimin ürünleri gazeteleri okumak için çaba harcıyorum. Çünkü buralarda gördüklerim benim çok uzak olmayan bir gelecekte mutlaka gerçekleşecek demokrat Türkiye hayallerime taban tabana zıt düşüyorlar.
Akşamları TV'yi cesur ve isabetli bir kararla kaldırdığım salondaki koltuğumda, yalnız ve kimsesiz piyanoya bakarak düşünüyorum. Piyanonun üzerinde Kudüs'ten satın aldığım olağanüstü bir kadın-erkek heykeli duruyor. İçimden kalkıp onu okşamak geliyor; yapamıyorum.
Heykeli İsrailli ünlü bir sanatçı yapmıştı ve ben Kudüs'te ona adeta âşık olmuştum. Yarı soyut bir heykel bu ve yuvarlak hatları var. Çıplak bir kadın ve erkeği sembolize etmiş. Bir sevişme öncesi ya da sonrasında iç içe geçmişçesine oturuyorlar.
Bu heykel bana sonsuz bir aşkı simgeliyor.
* * *
Koltuğun yanındaki sehpanın üzerinde gazeteler duruyor. Arasıra bir tanesini elime alıp şöyle bir göz atıyorum. Gazetelerde bugünlerde hep asker resimleri var. Askerlerin önce şapkalarına bakıyorum. Bunlar çok ciddi şapkalar ve altlarındaki başlarda hükmedercesine duruyorlar.
Biraz gerilere giderek, bugünlere nasıl geldiğimizi düşünüyorum. Düşüncelerim Susurluk olayına gelip dayanıyor ve bu olayın hâlâ çözülmediğini biliyorum. İnanıyorum ki, bu olay bir gün çözülecektir ve Türkiye işte ancak o zaman rahat bir nefes alacaktır.
Sonra dayanamıyor ve gidip TV'nin karşısına geçiyorum. İlk haber, Tarsus-Pozantı otoyolunda işçileri taşıyan kamyonu anlatıyor. Kamyon kasasında karpuz gibi taşınan canlara, bir başka kamyon çarpmış; hepsi yola savrulmuşlar. Yolda arkadan gelen araçlar onları karpuz ezer gibi ezmiş. Canları, kanları gitmiş.
Beni bir utanç basıyor önce; sonra acı. Bu çağda, insanların, kamyon kasalarında taşınmasından utanıyorum. Peki ama sadece ben mi utanıyorum? Bazen uzun yolda önüme içinde inekler, koyunlar taşıyan kamyonlar çıkardı. Onları hatırlamadan edemiyorum.
* * *
Sonra Cizre'deki düğüne belinde el bombasıyla gelen korucunun halay çekeyim derken belindeki el bombasını düşürdüğünü anlatan haber geliyor. Bu haber aslında başka türlüydü, ama Genelkurmay Başkanımızca bir görkemli yemek masasında yalanlandı. Genelkurmay Başkanı söylediğine göre demek doğrusu buymuş. Ama olay nasıl olursa olsun, ülkemizin dörtte birine yakın bir bölgesinde insanlar bombalar, silahlarla koyun koyuna yaşıyorlar. En ufak bir gürültüde tetikteler; en ufak bir patlama ardından tarrakalar getiriyor. Ben bundan utanıyorum. Ama galiba sadece ben utanıyorum.
Düğünü kana bulanan gelin, ‘‘Bir şey bilmiyorum'' diyor. Ama biliyor.
Beri yanda Tunceli havan mermileri ile bombalanıyor. Millet Meclisi Başkan Vekili Tuncelili olduğu için feryat figan ediyor. ‘‘Havan atışları yakındaki askeri birlikten yapıldı. Engel olun'' diyor. Utanıyorum.
Biliyorum ki, zapturapt altında bir ülkede yaşıyoruz. Yasaklar ve komutlar ülkesinde. İnsan canının değeri olmayan bir ülkede.
Utanıyorum; ya siz?
Paylaş