Evcil hayvan olmanın kötü yanı, sabah akşam aynı mamaya talim etmek. Gerçi bizim evin kedi sakinlerinden obez Muşka’nın bir şikayeti yok.
Zira kendi diyet mamasına iştah açıcı muamelesi yaptıktan sonra Efe’nin her daim kapta duran mamasına dalıyor. Eğer o sıradaki kilosu elveriyorsa sonra da sıra Karaçi’nin yüksekte duran mamasına geliyor. Ama bizim yediklerimize pek meraklı değil. Tabağınızdan bir parça balık verirseniz, sizi kırmamak için tadına bakıyor. Bir de, eğer sütle yiyorsanız, müslinizi ortada bırakmamaya dikkat edin derim. Karaçi ise, maiyetinin önünde yemek yemeyen asiller gibi. Mamasını seviyor ama onu yerken görmek zor. Bizim yediklerimizle zaten işi olmaz. En çok da şunu merak ediyorum. Tam bir yıl önce iki hafta evden kaçtığında sokakta ne yedi, ne içti? Sanırım kapının önüne mama konulan hayvansever evlerinden birine yamandı. Efe’ye gelince... Doğduğundan beri iştahsız ve bir o kadar da müşkülpesent bir köpek. Ama yalnızca önüne kuru mama koyduğunuzda. Yediği mama sürekli değişiyor ve her yeni paket açıldığında ilk kabı silip süpürüyor. İkinci defa kabında aynı mamayla karşılatığında kafasını kaldırıp “ayıp oluyor ama” ifadesiyle suratımıza bakıyor. Ne var ki, bizim yediğimiz her şeye bayılıyor. Hem de pişmiş ya da çiğ demeden. Bir ara bizim için yemek pişirmenin en eğlenceli tarafı, Efe’yle yaptığımız testlerdi. “Efe çiğ kabak yer mi, Efe çiğ enginar yer mi, Efe soğan yer mi?..” Efe testleri birer birer geçtikçe iş, “Efe turşu yer mi, Efe limon yalar mı”ya kadar geldi. Sonuçta gördük ki yemediği şeylerin sayısı çok az. En eğlencelisi de çilek merakı. Çileğe bayılıyor.