Paylaş
Bağış skandalı
Gelen mektubu okuduğumda gözlerime inanamadım. Tekrar tekrar baktım. Acaba yanlış mı okuyorum diye... Sanırım yazan kişi de benim böyle düşüneceğimi anlamış olsa gerek ki, rakkamla 30.000 yazdıktan sonra bir de yazıyla otuzbin Amerikan Doları demeyi unutmamış.
Evet, tam otuz bin Amerikan dolarını bağış olarak isteyen bir okulla karşı karşıya bulunduğumu sonunda anladım.
Ne var bunda anlaşılmayacak, demeyin. Elbette okuduğumu anlıyorum ama kafamda mefhum uyanmıyor. Yani nasıl olup da bir okulun ki, bu okul özel bile olsa ‘‘ille de otuzbin Amerikan Doları bağış yapacaksınız’’ demesini anlamıyorum. Anlayamıyorum. Bir anlayan kişi varsa, çıksın anlatsın!
Zaten özel okul olduğu için dolar üzerinden aldıkları para hiç de az değil. Kayıt için tam 3.740 USD doları zaten bankaya yatırıyorsunuz. Bütçenize göre bağışınızı yapmayı da esirgemiyorsunuz. Ama yapacağınız bağışı okul belirleyip otuz bin dolardan bir kuruş aşağı olmaz derse, ne yapacaksınız?
‘‘O zaman çocuğunuzu alıp başka bir okula götüreceksiniz’’, şeklinde düz mantık yürütebilirsiniz. İyi ama bu okulun şartnamesinde ‘‘30.000 Amerikan doları artı kayıt ücreti alınır’’ demiyor ki... Böyle olsa, siz de bilirsiniz ve bütçenize uygun değilse, kendinize başka bir okul ararsınız. Halbuki bu parayı sizden bağış olarak istiyorlar.
Şimdiye kadar ‘‘çocuğunuzu okula kayıt ederiz ama, 30.000 USD doları verirseniz’’ diyen ‘‘ENKA Okulları’’nın dışında başka bir okul duymadım. Kimbilir, belki vardır, o zamanda cahilliğimi bağışlayın. Ama otuz bin doların altında bağış kabul etmeyen zihniyetin ‘‘bağış’’ kavramından ne anladığını da açıklaması koşuluyla...
Neyse efendim, ben mektubu evirip çevirip okuduktan ve anlamaya çalıştıktan sonra daha iyi anlayabilmek için, gelen mektubun üzerindeki telefon numaralarını çevirdim ve şikayetçi olan Beşir Kemal Ustaoğlu ile bizzat görüştüm. Öyle ya, belki yanlış anlamışımdır, diye! ne de olsa şu sıralar Merkür geri gidiyor ve anlayışımıza gölge düşürüyor.
Ne yazık ki, yanlış anlamamışım. Aynen böyle olmuş. Beşir Bey iş için bulunduğu Amerika'da okul çağına gelen kızını yaşadığı yerdeki okula göndermiş. Bu arada kızı dokuz yaşına gelmiş ve bu sırada Türkiye'ye gelmeleri gerekmiş.
Türkiye'ye dönüş yapacaklarını anlayınca Beşir Bey önceden gelip okul araştırması yapmaya başlamış ve kızının eğitimini sürdürebileceği en uygun yer olarak ENKA Okulları'nı tesbit etmiş. Bunun üzerine ön görüşmeyi yapmış. O sırada okul 30.000 USD doları bağış yapılmasını söylemiş. O da Amerika'ya geri döndüğü zaman eşine gidip okulun istediği bağışı anlatmış. Bunun üzerine eşi ‘‘sen yanlış anlamışsındır, istenilen para 30.000 değil, 3.000 dolardır’’ demiş ve bunun üzerinde çok fazla durmamışlar. Sonra çoluk çocuk hep beraber Türkiye'ye gelmişler. İlk iş olarak Beşir Bey hemen İstanbul İl Milli Eğitim Müdürü Ömer Balıbey ile görüşmüş ve daha önce kendisinden istenilen 30.000 dolarlık bağıştan bahsetmiş. O da kendisine yanlış anlamış olabileceğini bu kadar büyük bir rakkamın bağış olarak istenmeyeceğini, Beşir Bey'in uygun bulduğu 5.000 doların da çok olduğunu söylemiş.
Bunun üzerine Beşir Bey gönül rahatlığı içinde okula gidip ön kayıt ve gerekli işlemleri öğrenip tamamlamış. Formalar alınmış, kayıt paraları bankaya yatırılmış. Sonra da kızının elinden tutup eşiyle birlikte okula gitmişler.
Okulda Aynur Ekici kendilerini gayet hoş karşılamış. Okul müdürüyle kızını görüştürmüş. Sonra da okuyacağı 3 D sınıfına yerleştirip geri gelmiş ve Beşir Bey'den bağış parasını istemiş. Bunun üzerine Beşir Bey 5.000 USD doları çıkarınca, bunun kabul edilmeyeceğini söylemiş. Beşir Bey kendisine bu konuda bir kolaylık yapılmasını isteyince telefonlar devreye girmiş ve sonuçta otuz bin dolar ödenemediği için kızını dersin ortasında gidip almışlar ve okula kabul edemeyeceklerini bildirmişler.
Dersin bitmesini bile beklemeden, dokuz yaşındaki bir çocuğun o sırada diğer çocukların önünde mahcup olabileceğini, neler hissedeceğini hiç düşünmeden, kolundan tutup dışarı çıkarmışlar.
Bu hikayeyi dinlediğim zaman işin en fazla hazmediğim tarafı da işte bu nokta oldu.
Adanı eğitim yuvası diyen eğitmenlerin bu tutumundan adına bağış dedikleri soygunculuğu yapmasından daha fazla içerledim. Anne-babalar çocuklarına iyi bir eğitim verebilmek için ne çeşit imkanı varsa hepsini seferber etmeye hazırlar zaten. Kimbilir belki de ne yapıp edip istenilen bu parayı da bulacaklardı belki. Belki de bulamayacak ve o zaman ‘‘ne yapalım’’ deyip başka bir okul arayacaklardı.
Ama, eğitmenlerin daha eğitim yolculuğunun başında bulunan bir çocuğu diğer çocukların önünde böylesine küçük düşürüp incetmeye, bilinçaltını böylesine kötü bir tecrübeyle kirletmeye hiç hakları yoktu. Üstelik bunun eğitimle hiçbir şekilde bağdaşır bir tarafı da yok. Bu ne çeşit bir eğitim anlayışıdır ki, çocuğun duyguları hesaba hiç katılmadan davranılır?
Sanırım bu durum bizim bütün okulların sorunu. İşe başından başlamak gerekiyor. Adına eğitmen denilen kişileri eğitmek ve öğretimle eğitim arasındaki farkı anlatmak gerekiyor. Tabii bu arada Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı ‘‘özel’’ bile olsa bağlı bir okulun ‘‘bağış’’ konusundaki skandal sayılabilecek tutumunu da göz ardı etmemek gerekiyor, diyorum, Yasemin'ce...
Paylaş