Paylaş
Heyecan verici gelişmeler
Geçen hafta yazdığım ‘‘Bilim insanlarına cevap’’ başlıklı yazıya gelen mektupları burada sıralasam haftalarca sürecek bir dizi oluşturur. Bu nedenle mektupları uzun uzun aktarmayacağım. Fakat, şu kadarını söyliyeyim ki, benimle aynı fikri paylaşanlar olduğu gibi paylaşmayanların sayısı da az değil.
Aslında olması gereken de bu. Çünkü ben bir iddiada bulunmuyorum. Kesin bir ifade kullanmıyorum. Sadece sorguluyorum. Her konuda olduğu gibi bunu da sorguluyorum.
Kesin bir dille gökyüzünün yeryüzü ile hiçbir ilişkisi olmadığını, ‘‘Güneş Tutulması’’nın depremle bağlantısı bulunmadığını iddia edenleri de sorguluyorum.
Teorilerin ‘‘yasa’’ gibi değerlendirilmesinin de ne derece bilimsel olacağını düşünüyorum.
Elbette ki, teoriler çok değerli. Ama araştırmak ve gerçek bilgiye ulaşmak için. Gelişmek ve geliştirmek için.
Deprem ve benzeri yer kabuğu üzerinde meydana gelen felaketlerin ‘‘Güneş Tutulması'yla bir ilgisi yoktur’’ demek teoriden öteye gitmeyen bir varsayım olabilir ancak. Bunun ‘‘yerçekimi yasası’’ gibi bir yasa olabilmesi için ispatlanması gerekir.
Aynı şekilde ‘‘Güneş Tutulması yeryüzünü etkiliyor’’ demek de bir teoridir. Ve ispatı için inceleme yapmak gerekir. Hiçbir araştırma yapmadan karşı çıkmak ‘‘bilim’’den uzaklaşmak olur ki, bunun da konumuzla ilgisi yok.
Buna karşılık fikir ayrılıkları olmadan da gelişme olmuyor. Çalışmalar ilerleyemiyor. Ancak, muhalefet yapmanın da bir dozu var elbette. Yoksa, çalışmaları dolayısıyla da ilerlemeyi köstekleyebiliyor.
Burada maksadımız ilerleyebilmek. Hem zihinsel, hem fiziksel, hem de ruhsal açıdan.
BİLİM VE TEKNİK
Geçen Cumartesi günü Cumhuriyet'in ‘‘Bilim ve Teknik’’ ilavesinde ‘‘Gök cisimleri depreme yol açar mı?’’ başlıklı yazıda ileri sürdüğüm teoriye karşıt bir cevap olarak gök cisimlerinin yeryüzünü etkilemeyeceğini anlatıyor ve şöyle diyor;
‘‘Her ne kadar Hürriyet'in falcısı Yasemin Boran, gök cisimlerinin depreme yol açtığını iddia etse de, bunların başta yer sarsıntısı olmak üzere toprak kayması, çığ gibi yer hareketlerine neden olma olasılığı, bir devenin iğne deliğinden geçebilmesi olasılığından daha küçüktür.’’ şeklinde bir giriş yaptıktan sonra ‘‘Drexel Üniv.Fizik Böl.Philadelphia,ABD'den çevirdikleri benim fikirlerime hiç de ters olmayan açıklama şöyle;
‘‘Gök cisimleri yer kabuğu üzerinde yaşayan biz insanları etkiler. Kendilerini 'Lunatik' olarak isimlendiren bir grup saygın fizikçi, gelgit olaylarının Ay'ın etkisiyle oluştuğunu, Güneş'in daha küçük gelgit olaylarına neden olduğunu açıklıyor. Ay ve Güneş'in bu etkisi yerçekimi kuvvetine bağlı olarak ortaya çıkar. .... Mesafe arttıkça yerçekimi azaldığı için gelgitleri yaratan 'yırtma etkisi' ortaya çıkar. Diğer gezegenlerin de gelgit yarattığı biliniyor, ancak bunlar önemsenmeyecek kadar küçüktür. Örneğin Venüs, Ay'ın yarattığı gelgitin ancak yüzde 0,0005'ini yaratır. Diğer gezegenlerin gücü bunun da altındadır. Tüm gezegenler bir doğru üzerinde sıralanmış olsalar, etkileri ancak Ay ve Güneş'in toplamının yüzde 0,0006'sı kadar olur. Ay aynı zamanda yeryüzünün katı halde bulunan kısımlarını da etkiler. Yer kabuğu sudan daha güçlü olduğu için sudaki gelgit, karadaki gelgitten daha azdır. (Demek ki, karadaki gelgit daha büyükmüş) Yeryüzündeki deprem kayıtlarını inceleyen bilim adamları bunların oluşumu ile ayın konumu arasında bir ilişkinin bulunup bulunmadığını araştırıyor.’’
Onlar henüz gökyüzü ile yeryüzü arasında bir ilişkinin bulunup bulunmadığını araştıradursunlar ‘‘TÜBİTAK’’ın bu ay yayınladığı ‘‘Bilim ve Teknik adlı dergide ‘‘NASA Tutulma Deneyinde 'Heyecan Verici' Sonuçlar’’ başlığı altında Güneş tutulması'nın Dünya'nın kütle çekiminde değişiklik olduğunu belirten ‘‘heyecan verici’’ sonuçlar sağladığını söylüyor.
NASA'nın bu deneyi yapması ise, 1954 ve 1959 yılındaki tam tutulmalar sırasında bir Fransız gökbilimci olan Maurice Allais'in tutulmalar sırasında Dünya'nın kütleçekiminde küçük değişiklikler olduğunu ileri sürmüş olması. O zaman da bu teoriye şiddetle karşı çıkılmış ve bu yüzden unutulup gitmiş. Fakat, NASA aynı görüşü paylaşmamış ve çalışmalarını sürdürmüş. Bilim ve Teknik'ten aynen aktarıyorum;
‘‘NASA araştırmacısına göre 1970 ve 1980 yıllarında yapılan üç ayrı ölçüm, Dünya'nın kütleçekiminde tutulmayla ilgili bir takım anormalliklerin varlığını doğrulayabilecek nitelikte sonuçlar verdi.
Bunun üzerine 11 Ağustos 1999 deneyinde eski araçları fuko sarkacıyla birlikte bir de ‘‘süperiletken gravimetre’’ denen duyarlı bir aygıt kullanarak Dünya'nın kütleçekimini hem tutulma hattı içinde, hem de dışında ölçtüler. Noever, 'tutulma hattı içindeki cesaretlendirici ölçümlerden başka, yeryüzünün öte tarafındaki gravimetrelerden de 'çok ilgi çekici' ölçümler elde ettik' diyor. Araştırma ekibi, bulgularını birkaç hafta içinde hakemli bir bilimsel dergide yayınlamayı planlıyor.’’
Bir an önce çalışmalarını yayınlasınlar da gökyüzü ile yeryüzü arasında bir ilişki olup olmadığını bilimin ışığında anlayıp kavrasak, diyorum, Yasemin'ce...
Paylaş