Paylaş
Havadan nem kapmak
Bu yazı, hastalıklar, acılar ve kederler içinde bulunanlar için. Ve sayıları hiç de az olmayan, hassas bünyeliler için.
Daima sağlıklı, neşeli, hayat dolu yazılar yazacak değiliz ya... Biraz da hastalık ve acıların felsefesini yapalım. Ne olduğunu sorgulayalım ve hayatı zorlaştırıyormuş gibi görünen (Zorlaştırdığı şüphe götürmez bir gerçek) sağlık sorunlarının nasıl olup da kimi insanların yakasına yapıştığını anlamaya çalışalım.
İnsan durup dururken hastalanmıyor. Fakat, kişinin hasta olması için illa da dış etkenlere de ihtiyacı yok. Sonra, mutsuz ve kederler içinde bulunması için öyle çok şiddetli talihsizliklerle karşılaşması da şart değil.
Ben öylelerini biliyorum ki, üstünden kamyon geçse, hacı yatmaz gibi doğrulup hayatında hiçbir değişiklik yapmadan sürdürmeyi başardılar. Ne canı yandı ne de ah vah etti. Üstelik beklenmeyecek derecede hızlı iyileşip doktorlar dahil herkesleri şaşırttılar. Ve öylelerini de biliyorum ki, kendilerini evlerine kapatıp nefes almaktan bile korkuyorlar. Burnunu birazcık dışarı uzatsa, nezle, grip yataklara düşüp günlerce kalkamıyorlar.
Aşık olacak kimse yokken, aşk acısıyla kıvrananlar, dertsiz başlarına dert açıp sonra da üzüm üzüm üzülüp kederle dolaşanlar var. Buna karşılık büyük aşk yaşadığını itiraftan çekinmediği halde sevgilisinden ayrılır ayrılmaz (Aşk acısı çekmek şöyle dursun) zerre kadar aklına getirmeyenler var.
Şimdi düşünüyoruz; Acaba üstünden kamyon geçtiği halde yıkılmayan, hastalık nedir bilmeden dolaşıp sevdiğinden ayrılmanın acısını duymayan mı, olmak iyi yoksa, havadan nem kapan, aşkı hayal edip duygulanan, etrafına bakıp kederlenen olmak mı, iyi...
Hemen diyeceksiniz ki, elbette ki, acı duymayan, metanetli, güçlü, hastalıklara karşı dirençli biri olmak daha iyi. Yalnız unuttuğunuz bir nokta var. Bu tip kişiler, vurdum duymaz, algılaması zayıf, duyarlılığı hiç olmayan, baharın farkına varmayan, ne rüzgarın, ne polenlerin ne de dünyanın etkilemediği kişiler. Yani hassasiyet hiç gelişmemiş. Ne teninde, ne beyninde, ne de ruhunda hissetmiyor. Ona hiçbir şey nüfuz edemiyor.
Polenlerden etkilenip allerji olanlar, kapıdan dışarı çıkmaya korkanlar (Tabii bu kadarı fazla) endişe ve ızdırap içinde dolaşanlar, kısaca acıyı çok kuvvetli hissedenler, algılaması çok yüksek olan kişilerdir. Havadaki en ufak değişikliği hemen hissederler. İnsanların üzüntülerini kendi dertleriymiş gibi algılayıp acı çekerler. Dünyanın her bir zerresi onlara nüfuz eder ve şiddetle etkilenirler.
Düşünün bir, ünü yaşadığı ülkenin sınırlarını aşmış sanatçıları düşünün. Onların hayatını okuduğunuz zaman bir çoğunun yaşadıkları sürece acı ve ızdırap dolu bir hayat sürdüklerini anlarsınız. Ve duyarlılıklarının boyutlarını kavrarsınız. Ve yaşadıkları acının yaratıcı enerjiye dönüşüp şaheserlerini nasıl yarattıklarının bilincine varırsınız.
Tabii yaratamayanlar da var. Onlar da bir köşede acılarına gömülüp intihar ediyorlar. Çünkü, sahip oldukları enerjiyi kullanamıyorlar ve yanıyorlar. Yani enerjileri kendilerini yok ediyor, diyorum, Yasemin'ce...
Paylaş