Paylaş
Modern Talking ve Joe Strummer
Bu iki ismin aynı yazı içinde daha önce geçtiğini pek sanmıyorum. İsimlere yabancı olabilirsiniz, o yüzden durumu açıklayayım. Joe Strummer, punk akımının en haysiyetli grubu olan ‘‘The Clash’’ın solistidir. 1980'lerde, punk kan kaybetmeye, çaptan düşmeye başlarken ‘‘Zamanı geldi, haydi bize eyvallah’’ deme cesaretini göstermiş, hayranlarının bütün ısrarlarına rağmen grubu dağıtmıştı.
‘‘Modern Talking’’ ise 1984 yılında Dieter Bohlen ve Thomas Anders adlı iki Alman arkadaş tarafından kurulmuş, üç yıl içinde özellikle Almanya -ve maalesef Türkiye'de- çok tutulmuş bir pop grubuydu. Daha sonraları Amerikalılar'ın ‘‘Euro-Trash’’, yani ‘‘Avrupa-Çöpü’’ olarak adlandıracakları bir müziğin öncüsü oldular.
‘‘Sepet sepet yumurta, sakın beni unutma’’ türü şarkı sözleri, gayet basit ritmler ve laf olsun diye değil, hakikaten sinir bozan vokallerden ibaret şarkıları, o dönemde inanılmaz ilgi gördü. Şöyle söyleyeyim, arkadaşların ilk hit'leri olan ‘‘You're My Heart, You're My Soul’’, şu anda 800 bin Alman vatandaşının evinde manasız bir şekilde duruyor.
‘‘Modern Talking’’, açıkçası sevilecek bir grup değildi. Hiç kimse Modern Talking'i sevmezdi, ama her yerde o çalardı. Anlaşılması zor bir durum tabii ki. Modern Talking'le ilgili bir sıkıntım olduğu herhalde belli oluyor. Ama bunun tek suçlusu ‘‘Modern Talking’’ değil tabii. O dönemin en sivrilen grubu olduğu için insan ister istemez direkt olarak her şeyden onları sorumlu tutabiliyor. Yani, tabii ki Yaşar Alptekin'le Yasemin Evcim'in dansçı gençlerin hayatını anlatan harikulade filmlerinin sorumlusu ‘‘Modern Talking’’ değil. Veya Comanchero çalan Kumburgaz diskoteklerinin, Malibu'nun açıklanamaz kadar yaygın bir şekilde Türkler tarafından tüketilmeye başlamasının (ya, bu arada son 7-8 yılda Malibu içen biri gördünüz mü?), Serpil Çakmaklı veya Hülya Avşar modeli olarak da anılan tuhaf saç toplama yönteminin, mavi boncuk takma salgınının, 'zımbalı' tabir edilen blue-jean'lerin sorumlusu da tabii ki onlar değil. Ama o ‘‘Modern Talking’’ dendiği anda çok azını sıralayabildiğim bu felaketler de birbiri ardına hücuma geçiyor sanki.
Her neyse, olayı toparlayalım. ‘‘Modern Talking’’, ‘‘Back For Good’’ adında bir albüm yayınladı ve müzik dünyasına dönüş yaptı. ‘Kim çağırdı, şu dönemde bu arkadaşlara tekrar ihtiyacımız var mıydı, kapanmış yarayı kaşımanın ne anlamı var’ türü sorulara vereceğim cevapları üç aşağı beş yukarı tahmin edersiniz herhalde. Eski şarkılarını almışlar, fazlaca değiştirmeden bir ‘‘best-of’’ gibi -dört yeni şarkı da var- bir albüm yapmışlar. Arkadaşım Sanlı Ergin'le uzun bir süre tartıştıktan sonra, (O, 'Yapma' dedi, ben, 'Bırak beni, yapacağım') albümü dinleme kararı aldık. Hiçbir değişiklik yok. Geldi Brother Louie, gitti Cheri Cheri Lady... Bir saat sonunda ruhumuzu sıkan mengeneyi gevşetme kararı aldık ve kaseti çıkardık...
Şimdiii; Joe Strummer'ın bu olayla ne alakası var diyeceksiniz. Haklısınız. Bir süre önce Roll Dergisi'nde Joe Strummer'la yapılmış uzun bir röportaj yayınlandı. Strummer artık üç çocuk babası, arada iyi filmlere müzik yapan, bazılarında oynayan bir adam. Strummer aradan yıllar geçse de, hızı kesilmeyen ‘‘Hadi baba dön artık’’ ısrarlarına şöyle cevap veriyor: ‘‘Ortada zaten bir sürü kazma var. Vasat albümler, vasat kitaplar, vasat filmler var. The Clash'ın anısına saygı göstermek en iyisi. Ben bir Bee Gees konserine gitsem, Massachusetts'i dinlemek isterim. Biz bugün konser versek millet Rock the Casbiah'ı dinlemek isteyecek. Haklılar. Ama ben artık onları çalmak istemiyorum. Ben yerimden memnunum, siz de memnun olun.’’
Dergiyi kaybettiğim için cümleler birebir olmayabilir. Ama cevabı bu minvaldi. Joe Strummer söyleyeceğini söylemiş, ben daha ne diyeyim?
Paylaş