Paylaş
Hasta olabileceğinizi unutmayın
Doğa ve insan tam bir bütünlük içinde. Hem de öyle bir kaynaşmış ve birleşmiş ki, hayran olmamak elde değil. Tabii farkına varmanız mümkün olabilirse...
Ayın konumu, kadınların adet dönemlerini yansıtırken, kıştan yaza, yazdan kışa geçiş dönemleri ise, insanların çocukluktan gençliğe, ergenlikten yaşlılığa geçiş dönemlerini neredeyse bire bir yansıtıyor.
Doğada meydana gelen bir olayın yansıması insanda ya şuur ya da bedenini açık bir biçimde etkiliyor.
Tabiatta doğal olarak meydana gelen hareketler ve değişiklikler insanları pek tabii ki etkileyecek diyeceksiniz. Ancak, insanın doğaya müdahale ettiğini bu arada unutmamakta yarar var.
Öteden beri insanın en büyük hayali doğayı kontrolü altına almak. Bunu başarabilmek için geliştirdiği teknoloji elbette ki, daha rahat yaşayabilmesini sağlıyor. Ancak, unutulmaması gereken çok önemli bir nokta var ki, o da; herşeyin bir bedeli olduğu... Yani siz, bir şeyler alabilmek için bir şeyler ödüyorsunuz. Bir şey kazanırken başka bir şey kaybediyorsunuz. Doğayı kontrol altına alacağım derken tamamen kontrolden çıkabiliyor. Hastalıkları tedavi etmenin yöntemini araştırırken yeni yeni hastalıklarla karşılaşıyorsunuz. Hatta bunların bir kısmı bizzat yaptığınız çalışmalar esnasında nasıl oluyorsa oluyor havaya, doğaya karışıveriyor.
Geliştirdiğimiz kimyasal maddeler hayatımızın bir tarafını güzelleştirirken bir başka tarafını bozuyor, çirkinleştiriyor.
Daha temiz olabilmek adına geliştirdiğimiz deterjanlar evimizi ve giysilerimizi mükemmel bir biçimde pırıl pırıl tertemiz yaparken öte yandan bu çamaşırların artık suları deterjanlarla birlikte doğaya karışıyor ve kirletiyor. Yani temiz olalım derken içinde barındığımız dünyayı pisletiyoruz. Sadece kirletsek iyi, bir takım kimyasal maddelerle güçlendirilmiş temizlik malzemelerinin artık sularını dökerek düpedüz toprağı zehirliyoruz.
Sadece havayı, denizi değil, toprağı da kirletip zehirliyoruz. Peki böylesi bir kirlilik ve zehirlenme sonucunda canlıların barınabilmesi mümkün mü?
Denizdeki balıklar kirlilik ve zehirlenme sonucu giderek yok oluyorlar. Peki, bitkiler canlı değil mi? Toprakta büyüyüp serpilen ve sonra gıda olarak önümüze konulan bitkilerin canlı olmadığını kim söyleyebilir?
Zehirli bir ortamda canlılığın olamayacağına göre bitkilerin de var olmasını bekleyemeyiz. Belki onlar da bizim gibi zaman içinde kirli havayı ciğerlerimize çeke çeke alışıp zehirli bir ortamda (Fazla etkilenmeden!) yaşamaya devam ettiğimiz gibi bitkiler de yaşamanın bir yolunu bulacaklar.
Peki düşük oranda ya da yüksek oranda zehirli bir toprakta yetişmiş bitkileri yediğimiz zaman biz de etkilenmeyecek miyiz?
Kimbilir, belki de bilim adamları yeni keşifler yaparlar, bizim de ne bitki, ne hayvansal gıdaya ihtiyacımız olmaz. Hatta öyle bir değişime uğrayabiliriz ki, soluk almadan yaşamanın yollarını keşfederiz. Belli mi, olur?
Fakat, bu keşifler yapılıncaya kadar bütün bu iklim değişikliklerinden, kimyasal artıklardan, kirlettiğimiz dünyadan etkilenmeye devam edeceğimizi unutmamakta yarar var. Doğanın bir parçasıyız ve doğada meydana gelen her türlü deformasyon, bozulma, kirlilik ve dengesini kaybetmesinden doğrudan doğruya biz de hem şuur hem de bedensel olarak etkileniyoruz. Dünya hastalanırken bizim sağlıklı kalmamızı beklemek biraz saflık olmaz mı, diyorum, Yasemin'ce...
Paylaş