Şeytana tapanların kendilerine verdikleri ad, ‘‘Satanist’’ ve ‘‘Satanizm’’ de şeytancılığın adı oluyor. Nedir bu satanizm? Son günlerde kimsenin dilinden düşürmediği, çocukların, gençlerin pek bir rağbet ettikleri ‘‘Şeytancılık’’ nedir? Bir çeşit din gibi, tarikat gibi görülen, adı bile tedirgin eden, bu yüzden de pek bir çekici gelen ‘‘Satanizm’’ hakkında kimsenin pek bir şey bilmediği açıkça görülüyor. Hatta kendine ‘‘Satanist’’ diyenlerin bile...Satanizm'in ne olduğunu anlamak için bu olgunun ilk filizlendiği günlere kafamızı şöyle bir çevirmeli, pek de uzak olmayan geçmişe göz atmalıyız. Evet, geriye doğru kısa bir yolculuk yaptığımızda ‘‘Ortaçağ’’ ile karşılaşıyoruz. Satanizmin ortaya çıktığı ve en popüler olduğu bu dönemi incelerken karşımıza aşılmaz bir duvar gibi çıkan ‘‘Kilise’’ ve onun buldozer gibi ezen karşı konulmaz baskısının yarattığı kapkaranlık bir dünyanın içinde buluyoruz kendimizi. Sönük yıldızlar gibi ışıldayan zekaların pırıltılarını yeraltının dehlizlerine hapsettikleri, bütün bilgilerin, düşünen beyinlerin köşe bucak saklanmak zorunda kaldığı bir dönem, Ortaçağ... İnsanların nefes almaya bile korktukları, zekice buluşların ve düşüncelerin ‘‘Şeytan’’a maledildiği ve neredeyse her davranışın altında mutlaka şeytanın parmağı vardır denildiği bir dönem...Hemen herkesin ‘‘mutlaka şeytanın hizmetkarıdır’’ gözüyle bakıldığı ve sorgusuz sualsiz bizzat ‘‘Kilise’’ tarafından infaz edildiği, hem de ‘‘en kara şeytan ayinlerini!’’ aratmayacak nitelikte bu infazları gerçekleştirdiği böyle bir dönemde ne yapılabilir? Tabii ki, isyan edilir? Peki, bu isyanınızı nasıl ifde edeceksiniz? Elbette ki, kilisenin önerdiği ‘‘Şeytan’’ı baş tacı ederek. Evet, kilisenin, karşısında olduğu şeytani ne varsa tamamını kendisinin işlediği ve bir çeşit ‘‘Şeytanın hizmetkarı’’ gibi ortaya koyduğu şiddetli baskılarına karşılık, isyan aracı olarak ortaya çıkmış olan ‘‘Şeytancılık’’ yani satanizm, öylesine tutmuştur ki, isyanın sembolü haline gelmiştir. Doğrusu o dönemlerde pek de bir işe yaramış ve Rönesans dönemine geçiş sırasında çok büyük hizmeti olmuştur. Neyse konumuz Ortaçağın karanlığına ışık tutmak olmayıp Şeytan'ın mana ve önemini incelemek olduğu için yaşadığımız çağa doğru hızlı adımlarla dönelim. Sonraki yıllarda bir çeşit tiyatro gösterisine dönüşen şeytancılık, gizemli ve anlaşılmaz ayinler biçimine bürünerek şekilden şekle girmiş, kimi zaman geleneklere karşı çıkmak maksadıyla, kimi zaman da farklı olmak isteyenlerin ardına saklandığı yepyeni imajlar kazanmış. Her türlü dehşet verici anlamlar yüklenerek küçük gizli toplulukların sapkın duygularını tatmin ettikleri bir araç haline dönüşmeye başlamış ve günümüzde bu tarafıyla ilgi çekmeye devam etmiş gibi görünüyor.Öte yandan bugün Ortaçağ döneminin özgürlük sembolü yanı da devreye girip her türlü kurula baş kaldırı biçimine dönüşüyorsa da, bu hayli şiddetli duyguların, günümüz şiddetine çok uygun bir biçim aldığını gösteriyor. Doğrusu, ‘‘Şeytan’’ özgürlüğün ifadesi olarak karşımıza çıkıyorsa da, daha çok farklı olmak sevdasıyla yanıp tutuşanların ne olduğunu anlamadan peşinden koştukları bir akım gibi görünüyor. Özgürlük adına yerden yere vurdukları kuralların, şartların yerine çok daha katı ve şiddetli yeni kurallarla ‘‘Satanizm’’in kurallarıyla kendilerini çepeçevre kuşattıklarını, tutsak ettiklerini bilmem biliyorlar mı? Tanrının yerine konulan ve şeytana atfedilen kurallarla yaşamak, ne çeşit özgürlüktür! Bunu düşünmek gerek. Ortaçağ döneminin isyan bayrağı ‘‘Şeytan’’ bugün kılık değiştirip sapkın ve sapık duyguların bir aracı olarak karşımızda duruyor sanki... Öte yandan ‘‘Şeytan’’ kavramını incelediğinizde maddeyi sembolize ettiğini açıkça anlıyorsunuz. Pozitif-negatif, siyah beyaz, madde-mana. Evet, Şeytan, mananın karşısındaki maddeyi sembolize ediyor. Şimdi etrafınıza bir bakın. İnsanların bir çoğu mevki, para yani madde için kıvranıyormuş gibi değil mi? Sanki, günümüz insanın davranışları, ‘‘Faust’’taki şeytanla yapılan pazarlıkları aratmayacak nitelikte. Sanki, ruhunu paraya satmış gibi gözüküyor. Şu Adana depreminde yıkılan binalar da bunun göstergesi gibi karşımızda duruyor. Bu binaları yapan müteahhitlerin ruhunu paraya değiştiği ve ölenlerin kurban olduğunu açıkça görebiliyoruz. Ve ‘bunlardan’ çok fazla olduğunu da biliyoruz. Buna karşılık içinizden kabaran isyan duygularıyla şeytancı olmak yerine ‘‘insan’’ olmalıyız, diyorum, Yasemin'ce...