Paylaş
DIŞARIYA kapanan, içerlerdeki mevzisine çekilen yalnızlıkla noktalamıştım dün yazımı. Ama virgüldü aslında...
Mevzisine çekilen yalnızlık farklıdır, “mız mız” yalnızlıktan.
Çünkü, tercih öyledir.
Yalnızlığı seçmek hayata karşı bir ricattır elbet, ama yine de çarpışmak için...
***
Ben, seçilen yalnızlığın ihtilalci bir teşebbüs olduğuna inanmak isterim hep.
Çünkü “Yalnızlık Allah’a mahsustur” diyerek insanı gerdeğe iteleyen “görünmez anonim otoriteye” de başkaldırır.
Hayatın her yerini çevreleyen, görünen iletişim bürokrasisine de.
Gizlenmez, gizlenemez ortadadır.
Cürettir...
Ve sadece kendisini değil, yalnızlığı da bir başına bırakır.
***
Özellikle sanatta, bu cüretin bazen nihilizmin, bazen narsizmin kıyısındaki polkası da, voltası da bana itici gelmez.
“Yalnızlığım benim sidikli kontesim, ne kadar rezil olursak o kadar iyi” der Can Yücel Nergis’iyle kendisini seyrettiği ırmağın kıyısından, ben Bukowski’yi postanede çalışırken hayal eder, gülümserim.
İkisinin de yalnızlığı, hüzünbaz, küfürbaz ama hep fiyakalıdır.
***
İçine düşülen ve aslında istenmeyen yalnızlık da, insanı bazı toplumsal baskılardan kurtarabilir elbet.
Ve bir tür “hürriyet” sağlayabilir.
Ama bu yetememenin, boyuneğmenin hücresindeki “havalandırma”dır.
Aragon’dan mülhem, “Adresi yanlış olduğu için kayıp mektup”dur.
Oysa seçilen yalnızlık, Erich Fromm’un “Hürriyet’ten Kaçış”ta vurguladığı “bir baskıdan kurtulmuş olmayı ifade eden hürriyet”ten çok ötede bir cürettir diye düşünürüm.
Ve böylesi yalnızlık huy değil, huysuzluktur. Ki yaratıcılık için gerekir, hatta önşarttır bazen huysuzluk.
Geçinmek değil, geçinememek sanattır.
***
Yazmak ise, öncelikle kendisi olmaktır belki. Yaşadığı ya da yaşayamadığı, ama yarattığı kendisi de olabilir bu.
Öteki kendisi de...
Ya kendine benzeyen, “olduğu gibi” bir dünya yaratır satırlarında yeniden, ya da toplum içindeki “kendi”ne hiç benzemeyen başka bir dünya.
“Adanın tenha yollarında gezerken canım sıkılırsa küçük değnekler yontmak için cebimde taşıdığım çakımı çıkarttım. Kalemi yonttuktan sonra tuttum öptüm.
Yazmasam deli olacaktım...” der ya Sait Faik.
Seçilen yalnızlık “deli” olmayı göze almaktır belki.
O nedenle yüreğimizi kalemtraşlayan kıymetli yazılar, “bir delinin hatıra defteri”dir hep.
Yazarının sahnelediği...
***
Çünkü bazen insanı yalnızlaştıran, içindeki kalabalık, yüreğindeki izdihamdır.
Paylaş