Paylaş
Çok memnundu. Ve hep on adım gerimde duruyordu.
Bana sataşırken bile “Ahmet Bey” diyecek kadar kibar, söylediği cümleye bir ikincisini ekleyemeyecek kadar yaratıcılıktan uzaktı.
Ceketim, pantolonum, gömleğim, ayakkabılarım, kravatım beyaz sarı bir sıvıyla kaplanmıştı, şakağımdan aşağıya yumurta akıyordu.
Bir çay ocağına girdim.
Yüzüme kederle bakan sevecen çaycının getirdiği bir şişe suyla yüzümü yıkadım, bir bardak çay içtim...”
* * *
Yazar Ahmet Altan, 12 yıl önce İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nden bir grup öğrencinin yumurtalı protestosunu böyle anlattı yazısında.
Altan’ın yanına iki resmi, bir sivil polis gelmiş sonra.
Deri ceketli ve sivil olanı, “Zabıt tutamayacağız, çünkü olay geçti...” demiş.
Altan’ın “Atatürk düşmanı, din düşmanı” diyerek bağıran çocuklardan şikayetçi olacağı yok da...
Polisin “Yapacak bir şeyimiz yok” babından tutumunun, Altan’ın “nev-i şahsı”na yönelik bir “görev anlayışı” olduğu açık.
Hani, “Eh sen de hak ettin birader” hali.
* * *
Aynı mekanizmanın çarkı, Başkan Melih Gökçek’e iki kadının attığı ve ceketine isabet eden yumurtada ise şahikalar yaratıyor:
“Tehdit, kamu görevlisine hakaret ve mala zarar verme” suçlarından 10 yıl 4’er aya kadar hapis...
Mal dediğin ceket, tehdit eden de iki kadın...
Üstüne bir de “kamu görevlisine hakaret”. Hani Altan örneğindeki gibi “yazara hakaret” olsa neyse...
Demek ezkaza yumurta alnına gelse, Asliye Ceza Mahkemesi dosyayı Ağır Ceza’ya gönderecek...
“Kasten yaralama, öldürmeye teşebbüs”...
Artık Allah ne verdiyse...
* * *
Yumurta atmayı, makbul ya da olağan bir eylem biçimi olarak kabul ettiğimi sanmayın.
Tam tersi... Uzun yıllar önce devrini doldurmuş, kaba-kalın bir protesto biçimidir, fikrimce.
“Protesto aracı” olarak, yaratıcılığın, Gezi eylemleri literatürüne geçen “orantısız zeka” ironisinin filan semtinden geçemez.
Meramım... Altan’a gelince onu korumakla görevli polisin, mevzuatın “Olur böyle şeyler” tavrı.
Gökçek’e gelince... Korumasının “Onun için ölürüm de, öldürürüm de” (Ki, görevi odur) sözleri ve 10 yıla kadar hapis istemi...
Birinde meseleye hoşgörüyle, iyice esneyerek/esneterek yaklaş.
Diğerinde vur tokmağı...
* * *
Hoşgörü deyince, “yumurtalı saldırı”ya hedef olan kişinin bu mevzudaki marjına değinmemek olmaz.
AKP Milletvekili Burhan Kuzu misal.
İki yıl önce Çanakkale Biga Üniversitesi’ne gider ve şöyle der:
“Öğrencilere dedim ki ‘Ben Ankara’dan geldim çocuklar. Başka elbise yok. Burada garibim. Tekrar Ankara’ya döneceğim, gömlek de getirmedim. Yumurta varsa bugün atmayın. Başka bir gelişte atın, o zaman yedek elbiseyle gelirim’...”
Ama konuşmasının 45 dakikası vukuatsız geçer, sonra biri fırlatır yumurtayı.
Jandarma gelir davacı olup olmadığını sorar. Kuzu, davacı olmaz.
* * *
Hoşgörü, yüreğin -akla rağmen- terazisidir.
Önce kendinizden esirgemeyin.
Sonrası o kadar da zor değil.
Paylaş