Paylaş
İki aile arasında 30 yıldır süregelen bir kan davası var. İki taraf da onlarca kayıp vermiş...
Kimi dayanamamış göçüp gitmiş doğduğu memleketten, kiminin evi-tarlası yakılmış.
Daha üç-dört ay önce, iki aile yine mezarlıkta karşılaşmışlar. Ölülerini toprağa vermek için...
Orada da silahlar atılmış...
Bir sonraki “karşılaşma” için yağlanmış, hazırlanmış silahlar. Çocuklara, gençlere uzun uzun “düşman aile” anlatılmış.
* * *
Sonra, bir adam çıkıp gelmiş Diyarbakır’dan. Sait Şanlı...
Kasapmış eskiden, sonra kendini bölgedeki kan davalarını çözmeye adamış. Beş yüzden fazla husumeti, barışla sonuçlandırmış.
Kan davalı ailelerle görüşmüş; “Barıştırmak benim ibadetim” demiş, onlara:
“Bırakın silahları artık...”
İki ailenin ileri gelenleri defalarca bir araya gelmiş, sonunda silahların susmasına karar vermişler.
Dağlarca Ailesi gerekirse, devlet belli koşulları sağlarsa köyü terkedebileceklerini de söylemiş.
* * *
Ama Özovalı Ailesi’nden bazı gençlerden, farklı görüşteki eşraftan itiraz gelmiş:
“Düşmanımız olan ailenin evine gittiniz, baş katili ile konuştunuz. O, çocuklarımızı, babalarımızı öldürdü.
Bu barışın faturası ileride ağır olur. O katiller yarın ya köye muhtar olursa... Niyetleri başka... Köyü bölecekler.
Madem barış olacak, önce kaçak caniler gitsinler teslim olsunlar...”
Dağlarca Ailesi’nden de itiraz edenler, silahına davranmak isteyenler olmuş.
Ama aklıselim-hissiselim ağır basmış.
O konuşmaların ardından Hallice Köyü’nde ilk kez 3.5 aydır silah atılmamış.
* * *
Halimiz hallice, bu doğru; ama anlattığım hikaye, sözünü ettiğim köy, aileler, Güneydoğu’da 500’den fazla kan davasını barışla sonuçlandıran Sait Şanlı’nın kıymetli hatırası dışında tümüyle kurmaca.
Otuz yılda 50 bin insanını yitiren bir ülkenin meselesini, elbet küçük bir köydeki kan davası ölçeğine indirgemiyorum. Ama bu “küçücük örnek” üzerinden düşünelim birlikte.
Önce demokrasi, sonra barış mı? Önce barış, sonra demokrasi mi?
Bu “yumurta-tavuk” meselesini andıran ama aslında bir “ikilem” değil iç içe, hatta “silahlar sustuğunda” her şekilde birbirinin devamı olabilecek bir mevzuyu, “muamma” haline getirmeyelim.
Barış ve demokrasi, yumurta ikizidir. İster farklı yumurta ikizi olsun, ister aynı...
* * *
Silahlar sustu, kan durduysa... Önce bunu daim kılmak, silahların atılmadığı bir demokrasi patikasından kalıcı barışa yürümek önemli.
Gerisine, ölümlerin olmadığı koşullarda bakmak, barış ve demokrasi mücadelesini, muhalefeti en kuvvetli haliyle silahların sustuğu ortamda yapmak, daha uygun değil mi?
Peki... Silahların sustuğu ortamda, 1 Mayıs’ta, İstanbul’un göbeğini gaz bulutuyla kaplamak, ulaşımda “tek yönlü” kısıtlamalarla kentliye bir nevi “sokağa çıkma yasağı” uygulamak nedir peki? Barış mıdır, demokrasi mi?
Önce barış hemen demokrasi, diyorum ben...
Paylaş