Yazık "deli" değiliz artık

DENİZİMİZ yok.

Ne "düşmanı" denize dökebiliriz.

Ne de içimizi...

Bazen ortaaçağın kale-şehirlerini andıran duvarlar kuşatır biz Ankaralıları.

Dışımızı değil sade, içimizi, yüreğimizi...

Öyle kuşatır ki, gerilip sıçramak, duvarları aşmak için "çılgınlık" belki de tek potansiyeldir.

Çünkü "delilik" bizi içimize hapseden dizgeleri değiştirir, ezberi bozar.

İçimizden dışarı taşarız açıkça ya da sızarız gizlice.

Bu iyidir.

Çünkü en tehlikeli "normal", insanın kınına (kılıfına) çekilmesi değil midir?

Delilik belki içe döndükçe başlar, dışa döndükçe anlaşılır.

O nedenle içimiz içimize sığmadığında, "delice" benzetmeler yaparız.

Bu nedenle "deli gibi" aşık olur insan, "çılgınca" sevişir, "manyak gibi" tepinir sevincinden, mutluluktan "delirir"...

Çünkü "normal" şeyler tanımlamaya yetmez o "anormal", o atipik, sıradışı ruh halini ve o hale yataklık yapan farklı gezegeni.

Ve neredeyse hakarettir o koşullarda, her türlü "normal".

"Deli(ce)" benzetmeler yapmak, "deli"ye benzemek gerekir o an.

Ki "normal" hayat ilk kez "biz"e yenik düşsün, bilsin haddini.

Sonra yoruluruz.

Zaman geçer, delicedir ya hızla akar; normalleşir yeniden duygular ve o mahur karantina biter.

Biz dış dünyaya, sokağa çıkarız.

Aşk kınına girer.

Normalleşiriz.

Bakışlarımızdaki deli, retinanın arkasındaki çekmecesine yerleşir.

Deli değilizdir artık.

Ve cansıkıntısı, ve o yorgun keder, ve en işbirlikçi, en mutedil halimiz yerleşir gözbebeğimize.

Çünkü hepsi, "normal"in eteğin(d)e dolaşmayı sever.

(Mahur: Türk müziğinin en eski makamlarından; neşeli, şuh, ferahlatıcı ritmiyle diğerlerinden ayrılır)
Yazarın Tüm Yazıları