Paylaş
Mesela Kızılay'da, bulvarlarda ya da Tunalı'da.
Bir buçuk dakika kırmızı ışıkta bekliyor otomobiller.
Elinde megafonla bir kentli (ya da "kentli bir yetkili") çıkıyor yüksekçe bir yere.
Ve "yaya fermanı"nı okuyor yüksek sesle.
Bıkmadan usanmadan, her bir buçuk dakikada bir okuyor aralıksız.
* * *
"Başkentliler, Hemşehriler,
Yaya geçitlerinde geçiş önceliği mutlak olarak yayalarındır.
Eğer bir yaya karşıdan karşıya geçiyorsa, ona yol vermek zorundasınız.
Gülümseyerek elinizi uzatıp, yayalara yol vermeniz, size toplu gülümseme olarak geri dönecektir.
Yayalara yeşil ışık yandığında korna çalarak onları koşmaya, durmaya zorlamayın.
Karşınızda 60-70 kiloluk bir yaya, altınızda ölüm makinesine dönüşebilecek 1 tonluk bir otomobil vardır.
Yayaların, özellikle çocukların sizden ürktüklerinde beklemediğiniz panik davranışlar yapabileceğini unutmayın.
Ezilmelerin çoğu otomobil ve yayanın beklenmeyen hareketlerinden kaynaklanır.
Yaya geçitlerine park ederek, yayaların geçişini engellemeyin.
Yağmurda da öncelik yine yayalarındır; onlar ıslanarak beklerken, siz sadece sileceğinizi çalıştırırsınız.
Yağmurda hız yaptığınızda, bu kentin her caddesi "gölcük mimarisi"ne uygun olduğu için kaldırımda yürüyen yayaları ıslatırsınız.
Yaya kaldırımları yayalarındır.
Kaldırıma park etmemelisiniz.
Kızılay gibi kent merkezlerinin asıl sahibi yayalardır.
Yanlış şehircilik politikaları nedeniyle sizler emaneten (dilerim kerhen) oradasınız.
Alt üst geçitlerden hız alarak, otoban sarhoşluğuyla o merkezlere dalmayın.
Toplu taşım araçlarına yol vermek, 70-80 kentliye yol vermektir, unutmayın.
Ambulansın trafikte açtığı koridoru, bir fırsat olarak görmeyin.
Ve unutmayın.
Otomobilinizden indiğiniz an, siz de yayasınız.
* * *
Gözlerimde canlandırıyorum.
Manzarayı bozan tek şey megafon.
Yani "yaya hakları"nın 21. Yüzyılda, üstelik Başkent'te, hala yüksek sesle hatırlatılması gerekliliği...
Paylaş