“Güzel ve Dahi” programı vardı TV’de. Programa katılan “dahi” gençlerle, “sadece güzel” partnerlarına genel kültür babından bir şeyler soruyorlardı. Adolf Hitler’in fotoğrafını gösterdiler birisine, tanıyamadı. Ama “Dahi” partnerinin suflesiyle, duydu bir şeyler. Ve “Abolf Fitni” deyiverdi. Hemen ardından bir başka yarışmacıya Kenan Evren’in fotoğrafını gösterdiler. Gözü ısırdı bir yerden mırıldandı, “Astsubay?..”
Tam 24 yıl önce bugün, 10 şubat 1987’de yazar Aziz Nesin’in Cumhurbaşkanı Kenan Evren aleyhine açtığı tazminat davası mahkemece reddedildi. Ret gerekçesi olarak, cumhurbaşkanlarının “vatan hainliği” dışındaki suçlardan yargılanamayacağı gösterildi. Aziz Nesin tazminat davasını “Aydınlar Dilekçesi”ne köpüren Evren’in “Vatan hainliği yapan bazı aydınlarımız var. Vahdettin de aydındı, ne yapayım ben böyle aydını?” sözleri üzerine açmıştı. Davayı açmadan önce de, “Vahdettin aydın mıydı bilmem ama, devlet başkanı olduğu kesindir” deyivermişti. Yıllar, çeyrek asırlar filan geçti, Evren’in yargılanmasına kapı aralandı; hakkında suç duyurusunda bulunanlar kuyrukta... Socrates’in o ünlü sözü geçiyor aklımdan: “Oyun bitince, şah da piyon da aynı kutuya konur...”
Ama bazı insanlar için zaman böyle geçmiyor. Dün manşetimizdi, ODTÜ yüksek lisans öğrencisi Hüseyin Edemir 10 yıl önce işleyip işlemediği asla belli olmayan bir “suç”tan bir yıldır “tedbiren” hapiste. Dün bir başka dava daha vardı... On üç yıldır Mısır Çarşısı patlamasından yargılanan sosyolog Pınar Selek, dün üçüncü kez beraat etti. Ağırlaştırılmış müebbet istemiyle bozulmuştu beraat kararı... Peki, çile(si) bitti mi...