Bir grup kadın toplanıp Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in yolunu kesmiş. Ve “Öyle Bir Geçer Zaman ki” dizisinde “kötü kadın” Caroline’i canlandıran oyuncunun sınırdışı edilmesini, ülkesine gönderilmesini istemişler. Erkekler... “Aşk-ı Memnu” dizisinin Adnan Beyi Selçuk Yöntem’in yanına da erkek izleyiciler gelmişti, film festivalinde... Ve Yöntem’in eline, üzerinde “Karınız sizi aldatıyor” yazılı, küçük kağıt parçaları sıkıştırmışlar. Adamcağız şaşkınlıkla gülümseyince de, belki “Kavata bak, Bihter’in yemediği nane yok, bu hala gülüyor” filan diye geçirmişlerdir içlerinden... ¡¡¡ Fazla ciddiye almışlar yani, desem... Olayı anlatmaya kifayet etmeyecek. Devletin koca kurumu, onlardan daha ciddiye alıyor dizilerde “yaşananları”... Halit Ziya Uşaklıgil’in 113 yıl önce yazdığı Aşk-ı Memnu, RTÜK’ten az ceza/uyarı almadı. Dizideki sevişme sahnelerinin “ateşli, uzun, ayrıntılı, ölçüsüz ve Türk aile yapısına aykırı” olduğu gerekçesiyle kesmişti. Yahu onlar essahtan sevişmiyordu, rol yapıyordu, mahsustan desem. Sazan ben olacağım... Çünkü sevişme sahnelerinde araya yastık koyan koca koca kadınlar, adamlar da var ekranda... Normal, “ateş-barut” atasözü hala asılı duvarda. Bu minvalde, onlarca atasözünün yanında... ¡¡¡ “Ciddiye almak” meselesi değil, aslında. “Gerçeklik” ile “yaratılan, filmsel gerçeklik” arasında hiç bir mesafenin kalmaması... Rolü gerçek, o rolü canlandıran oyuncuyu sahici, diziyi de gerçek hayat sanma durumu. Sanılgı, mı desek? ¡¡¡ Ve keşke, “yaratılan, sanal gerçeklik”e körü körüne inanma hali, TV dizilerinden ibaret olsaydı.