Yapmak ve yıkmak

YAYALAŞTIRMA projesini dün Taksim’den Kızılay’a, Kuğulu’ya küpelerken, “yerel katılımcı demokrasi” meselesine değinmeye çalışmıştım.

Haberin Devamı

Bunca yıldır Ankara’da yaşayan insanlar için “katılımcı demokrasi-yerel katılım” anca panel konusu oldu.
Hala da hayata geçmesi için, uzun, ince bir yol gözüküyor önümüzde...
*
“Taksim örneği”ne dün kentle ilgili alınan kararlar açısından değindim.
“Taksim’i Yayalaştırma Projesi”ne tepki gösterenler, “Daha iyi bir proje, daha iyi bir Taksim, daha iyi bir gelecek” sloganı altında toplanıyor.
Bunun yolunun da geniş katılımlı yerel demokrasiden geçtiğini savunuyorlar. Ki, haklılar.
Ancak Taksim’e verilmesi düşünülen yeni biçimin, katılımcı demokrasi dışında her şehri ilgilendiren başka bir yönü de var.
O da 73 yıl önce yıkılan “Taksim Topçu Kışlası”nın yeniden inşa edilecek olmasıyla ortaya çıkıyor.
Bir dönem, Keçiören’de orijinalinden esinlenerek yapılan Estergon Kalesi örneğinde de tartışılan bir mesele bu.
Keçiören’deki kale işçiliği, uygun yeri, teleferik bağlamında işlevselliği açısından istisna kalsa da, Altındağ Belediyesi’nin Hamamönü Evleri, kentsel dönüşümde örnek bir başarı öyküsü olsa da, mimaride tarihi yeniden üretmek riskli bir hayallenme durumu.
Mimarisi, işçiliği, yeri, işlevi ile her an bir kent karikatürünün de ortaya çıkması mümkün.
Bir dönem oraya buraya yerleştirilen, soba yaldızlı plastik görünümlü Ankara Keçisi figürleri, bir simgeyi kent hayatına yeniden katma hezeyanının küçük bir örneği...
*
Bunun tersi de bir kentin hafıza mekanları açısından kritik bir durum.
Mesela Maltepe’deki tarihi Havagazı Fabrikası’nın sökülüp kaldırılması, gelişmiş bir ülkede “olabilemez” bir durum.
Tekrar, 73 yıl sonra yeniden yapılacak Taksim Kışlası’na dönersek, Murat Belge’nin yazısındaki itiraza da kulak kabartmalıyız:
“Taksim’in Topçu Kışlası’nı yeniden yapmak iyi bir fikir mi? Bence değil. 1939’da da bunu yıkmaya karar vermişler ve yıkmışlar, bugünküne benzer bir süreçle. O iyi bir karar mıydı? Bence o da iyi bir karar değildi.
Koskocaman bir bina var, kötü bir mimari olduğunu iddia edemezsin; bu büyüklükte bir bina bulunduğu yerin karakterini de belirler. Geliyorsun, yıkıyorsun...”
Belge yazısında bu durumu, ikisi de insan hayatının iki temel ihtiyacı olan ama birbiriyle de çelişen “Değişim” ve “Süreklilik” kavramları açısından da irdeliyor.
Ve bu iki uç arasında “makul yollar”, çözümler bulmanın önemine dikkat çekiyor.
Buna da, Ankara özelinde yarın değinmeye çalışacağım.

 

Yazarın Tüm Yazıları