Paylaş
Atıyla, içlerinden birisinin adı Foksettin olan köpekleriyle, hatta besleyip büyüttüğü öksüz ayı yavrusuyla, vicdanın evcil bir hayvan gibi olduğunu...
Sadece gönülden isteyenin, koruyanın onu besleyebileceğini, büyütebileceğini o anlattı bana.
Vicdanın, otoriteyle asla geçinemeyeceğini ondan öğrendim, çocukken.
Asla üniforma/forma filan giydirilemeyeceğini de...
Emrin demirden önce, vicdanı kestiğini öğrendim.
Sadece bireyin değil, bazen bir ülkenin de vicdan yok(sun)luğundan malul olabileceğini...
* * *
Vicdanın, ille de bir stil gerektirmediğini, ama hakikaten vicdanlı olmanın insana stil kazandırdığını...
Yastıkta uyumadığını, hatta yastıkta uyandığını...
Uyuyan vicdanı uyandırabileceğini, ama uyuma taklidi yapan (ve kendini öyle rahatlatan) vicdanı uyandıramayacağını...
* * *
Vicdanın bizi içimizden gözetlediğini, o nedenle yarasının kolay kabuk bağlamadığını...
Ama bazı insanların vicdanı(nı) kolayca susturabildiğini, ya da aklına/çıkarına uydurduğunu...
Kibirsiz, hesapsız bir merhametin maalesef iktidara, adalete değil, ama vicdana dair birşeyler öğrettiğini...
* * *
Alkolün vicdanla öyle ya da böyle bir meselesinin, hasbihalinin olduğunu, meşrebe göre vicdanı ya da azabını tetikleyebileceğini...
* * *
Vicdanın asla “ama”sının olamayacağını, “çünkü”sünün ise bazen iyice anlatılması gerektiğini...
Elle muayenede ortaya çıkmadığını, ama sağlığının da, hastalığının da bizim gibi ülkelerde bir “organ” tanısıyla, mantığıyla ele alınması gerektiğini...
Ve Türkiye’deki en büyük imtihanını, “öteki”nin karşısında vereceğini...
* * *
İşlediği bir suçun cezasından kurtulan, kaçan, yahut azad olan bir insanın, hiç ummadığı bir anda bastıran vicdanın azabıyla içe kapanan parmaklıklar arasında kalabileceğini...
İnsanın zindanı da olabileceğini, bağı-bahçesi de...
* * *
Vicdanın bir anahtar, kimlik olabileceğini, ama bazen kapı açmak yerine kapının iyice kapatılmasına da yol açtığını...
Ancak vicdani kimliğin, insanın içine hiç ummadığı bir anda bacadan da girip yerleşebileceğini...
Sadece insandan ibaret olmadığını... Bir sokak köpeğiyle göz göze geldiğinde, vicdana yağmurda yakalanabileceğini...
* * *
Vicdanın kolay tanımlanamadığını, ama tanımlanmadan bile anlaşılabildiğini... Hissedilebildiğini...
Vicdanın aniden bir şarkı gibi gelip, dili (sesi) tetikleyerek, mırıldanılan/söylenilebilen bir hal olabileceğini de “mızıkacı” dayımdan öğrendim...
Koro halini de...
* * *
Bunların hepsini ondan mı öğrendim, o toprağıma attı ben içdünyamdan hallice mi filizlendim?
Onunla halleşmeler/helalleşmeler beni hep öğrenci kıldığı için mi gerisini vicdanı bula-yitire getirdim, önemli değil.
Ama arkadaş, eş-dostla bir zamandır ne(ler)den konuşsak konu dönüp dolaşıp vicdana geliyorsa...
Ve her seferinde dayımın, herkesi ilgiyle, gözlerine dalarak dinleyebilme meziyetine haiz kulaklarını çınlatıyorsam...
Bu kıymetli.
* * *
Kibir ve otoritenin gırla gittiği, üstten üstten muhabbetlerde, bilhassa önemli.
Belki yokluğu, ihtiyacıdır.
Belki varlığı, yolu, yöntemi, önce “olmayana ergi metodu”ndan geçer.
Victor Hugo'nun "Vicdan insanın içindeki tanrıdır" sözüdür, varsa belki özeti...
Eğer 7 ölümcül günah misali, 7 hayati sevabı ya da insanı “insan” yapan 7 hali saymaya, sıralamaya kalksak...
Yedisi de bir biçimde vicdana tekabül edecektir.
Paylaş