ABD’de Prof. James C. Kaufmann 2 bine yakın şair ve yazarın hayatını incelemiş.
Ve şu sonuca varmış: “Şairler yazarlardan daha erken ölüyor...”
O da genç öldü, 58 yaşında... Tam 26 yıl önce, 4 Kasım’da. O günün gazeteleri “Acılı kalp durdu” diye vermiş, ölüm haberini... Aşk acısı mıydı bilmiyorum, haberde söz edilmemiş bundan. Belki de “Acıların çocuğu” gibi, hüzünlü aşk şiirlerinden üzerine yapışan bir yakıştırmaydı.
Ümit Yaşar Oğuzcan. Şiirleri ya da tarzı bana pek hitap etmese de... Kulağıma hoş gelen müzikal dizeleri var elbette. Mesela önce Münir Nurettin, ardından Timur Selçuk’la geceye karışan o naif esinti: “Beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın...”
Ya Beyaz Güvercin: “Süzülüp mavi göklerden yere doğru / Omzuma bir beyaz güvercin kondu Aldım elime, usul usul okşadım /Sevdim, gençliğimi yeniden yaşadım Bembeyazdı tüyleri, öyle parlaktı /Açsam ellerimi birden uçacaktı Çırpınan kalbini dinledim bir süre /Ve uçmak istedim onunla göklere Belki buydu sevmek hayat belki buydu /Işıl ışıldım, gözlerim dopdoluydu Bir nağme yükseldi sevinçten ve hazdan /Bir nağme yükseldi, güzelden beyazdan Uzattı sevgiyle pembe gagasını /Birden öğrendim hayatın manasını...”
Genç öldü... Bir çok şair gibi. Şairlerin erken ölmesi, belki de yaşadıkları hayatın manası ile ilgili. Ve sadece yaşadığı değil, hissettiği hayatla da ilgili belki. Hayatın, içevuran sesleriyle, kelimeleriyle... Zaten o nedenle haklı Oruç Arıoba: “Bir şairin gözleri kapanınca, dünyada görülecek şeyler azalır.”