Paylaş
Ankara Bahçelievler’de Türkiye İşçi Partili yedi genç elbise askılarıyla boğulup, şakaklarından kurşunlandığında o eve gidip gelen bir arkadaşımız, önce sürekli kekelemeye sonra tümüyle susmaya, o koyu kapanmaya çöktü de, bunu korkudan kaynaklanan geçici bir hezeyan sandık.
Yemeden-içmeden kesilmeyi aşkın e-hali, aile içi şiddeti otoritenin ev-hali, kavgayı-dövüşü-dayağı delikanlının er-hali, işkenceyi, savaşı, darbeleri sıradan faşizmin eh-hali gördük de, öyle döndü belki bir kuşak toplu-travmanın kıyısından belki.
* * *
Hrant Dink arkadan kafasına ateş edilerek öldürülene kadar, azınlıkları yıllardır komşuluk ilişkilerinde “ayırt etmediğimiz”, hep birlikte güzelce yaşadığımız bir hal sandık.
Bir toplumda, azınlık, farklı, öteki olmanın nasıl bir psikoloji hatta travma yarattığı, ya aklımıza gelmedi, ya da üstünde durmadık.
Kötü, vicdana uzak şeyler de yaptık, bilmeden. Sağır da kaldık mesela...
Travmanın ne olduğunu bilmeden, bazı insanlara travmayı sanki yakıştırdık. Şimdilerde yön değiştirip, çakalların tehdit cümlesine dönüşen “Akıllı ol”unu, “Aklına mukayyet ol kardeşim” gibilerinden tercüme ettik travmatik durumlara...
“Sarsılacak tabi, biraz” diye, içimizi ferahlattık içinde depremler, volkanlar yaşayanlara...
Aldanmaya da, kendimizi aldatmaya da, belki bir savunma mekanizması olarak kendimizi yatıştırmaya, rahatlatmaya müsaitti ruh halimiz.
Geç öğrendik.
Belki de travmanın yaşandığı değil, “öteki”lerden az az öğrenildiği bir yerdi “ruh mahalle”miz.
* * *
Toplumda “Gezi olayları” diye özetlenen derin duygu depremlerini, travmayı da izledik. Bizzat, ya da ekrandan...
İzmir’de üzerine çullanan sivil polislere, “Karımın yanımda ne olur yapma” diye ağlarcasına haykıran adamı seyrettik.
Otobüsün üstünde gaz bombardımana yakalanan, dakikalarca aralıksız çığlıklarla kriz geçiren genç kızı...
Ya da, gösterilerin başladığı ilk günlerde gaz kapsülü nedeniyle sol gözünü kaybeden Yıldız Teknik Üniversitesi (YTÜ) araştırma görevlisi Burak Ünveren? Şöyle anlatıyor:
“Beşiktaş’taki evimin yakınında olaylar olduğunu görünce, bakmak için çıktım. Kamu güvenliğine karşı hiçbir tehdit oluşturmuyorken, sadece olayların ne minvalde cereyan ettiğini görmek isteyip köşede bir yerde öyle dururken, yüzümden, gözümden gaz kapsülü ile vuruldum. Bu büyük bir haksızlık...”
Altmış altı saat uyumadan “merkezi” talimat bekleyen polisleri de gördük.
* * *
Sadece bedene değil, ruha da değen durumlar bunlar.
Ötesi, bir çok insanın “ne olduğunu anlamadan” yaşadığı, bir anda endişe, korku, acı, çaresizlik, kızgınlık, öfke gibi tümü olumsuz duygular içine savrulduğu, daha doğrusu duygu durumunun bir anda tepeden tırnağa değiştiği bir atmosfer.
Ve bir çok insan hala kendisine büyük haksızlık yapıldığını, ama hala hiçe sayıldığını düşünüyor.
Bizim de düşünmemizde yarar var.
Paylaş