YOLLARDA, caddelerde usulca gezinen, az da olsa hemen her gün beliren bir “umut” var.
Tebessüm... Karla, yağmurla, onarımla tıkanan, mesai saatlerinde kördüğüme dönen trafiğe rağmen “sürücü jestleri” katılmaya başladı hayata. Yol vermeler örneğin. Otomobilin yayaya, otomobilin otomobile yol vermesi... Ardından “yol alan”ın farla, tek “bip”le ya da el sallayarak, hafifçe gülümseyerek teşekkür etmesi. Ve “Bir şey değil” demesi sürücünün, işaret diliyle... Artık bu medeni-sıcak jestleri görmek; ne hoş bir sürpriz, ne de mucize. Giderek artan biçimde rastlanılan, bir küçük kentli tebessüm.
Usulca yayılıyor ya, bu jest ve tebessüm. Hemen, tebessüme-jeste-teşekküre düşman “karşı” tavır da geliyor. Kerhen yol veriyor “biri” size. Sanki dünya bağışlamış. Eliyle-koluyla “Geçtir git” sallaması. Kazayla, teşekkür yapar, el sallarsanız. Büst gibi, mimik yok. Çünkü o “ağır” adam. Yol verirseniz, sallana-dallana geçer. Donuk yüzünde, “Elbette bana yol vereceksin” ifadesi. Teşekkür almayı sever; etmeyi, “Bir şey değil”i bilmez. Tabi ki herkes ona teşekkür edecek. “Abim, abim” serumu alacak, devamlı. Ki volta adımları, façası bozulmasın.
Selektörü meydan okuma görür. Çalınan kornayı, küfür. Trafik kuralları, kendi raconuna göredir. Otomobili, tekerlekli “makam” odası. Altıncı vitesi, “şakkıdı” tesbih.
Koloniyel yaşar. Etrafında peşkircisi, dalkavuğu, tetikçisi, keşi, keleşi, leşi. Kabadayı olamayıp da, külhan (hayta) olmanın ezikliği saldırır bakışlarında. Toplu yıkılır, kavgaya-kalleşliğe... Ama otoriteye selam durur, ön ilikler her zaman. Bir polis görsün, “Sana saygımız sonsuz” ile başlar cümlesi...
Olsun... Dışa vuran tebessüm, karşılıksız-yalnız kalsa da. İçe vuran, iç gülümseten bir yönü de vardır elbet. Eksik olmasın/kalmasın, tebessümünüz...