Paylaş
Darbeler bir çoğunun doğrudan hayatını vurdu.
Bir kısmının da -maalesef- diline vuruyor...
Mesela, Fikret Hakan.
* * *
Üç Arkadaş’ta Muhterem Nur ile birlikte çocukluğumun şefkatle andığım filmleri arasına yerleşen, Keşanlı Ali Destanı’na da bence en çok hakkını veren Hakan, geçen gün kalktı “darbe” açıklaması yaptı.
“Dünyada hiçbir darbe güle-oynaya karşılanmaz ama, 1980 darbesinin büyük bir iyiliği oldu. Seks filmleri furyası bitti...” dediği konuşmasının satır aralarından hareketle, farklı açıdan “bir darbe güzellemesi” diyen de çıkar.
Ben o kadarını demiyorum. Çünkü derdim o değil.
Ama 12 Mart darbesinin yan ürünü olan seks filmleri furyasını kaldıran “12 Eylül Evreni”nin, Bülent Ersoy’la da gündeme gelen cinsiyetçi, sansürcü, yasakçı zihniyetini de hatırlatıp, geçiyorum.
* * *
Asıl derdim, geçmişte Hakan’ın bir yerden duhul edip, iş sarpa sarınca anında topukladığı Aydınlar Dilekçesi kampanyası ile ilgili sözleri...
Diyor ki:
“Kahvede otururken geldiler, dilekçeyi ‘Sonra okursunuz’ diyerek, dolduruşa getirip, aceleyle imzalattılar. Bu kadar kötü dille yazılmış bir protesto olamaz. Ben olsaydım, böyle bir rezillik olmazdı.”
Yani muhterem güya, 12 Eylül’ün sert dalgalarının hala her kıyıya vurduğu bir dönemde bin 300 aydının, akademisyenin, sanatçının -gelecekleri pahasına- imzaladığı dilekçeye, kötü Türkçesi, dili nedeniyle karşı çıkıyor!
Hem de, milletin diline elektrik verildiği dönemde...
* * *
Fikret Hakan’ın 30 yıl sonra kendince üste çıkmaya çalıştığı o günlere, bir de “belgelerden” bakalım.
TV’de kendince rötuşlayarak aktardığı bu olayı, Aziz Nesin de anlatıyor geçmişte.
Hem de Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı 1 Sayılı Askeri Mahkemesi’nnde yargılanırken, satır satır kayda geçen Aydınlar Dilekçesi Savunması’nda:
“Dilekçenin hazırlık toplantısında bulunup, orada 15 kişi önünde aşırı kahramanlık taslayarak konuşan Fikret Hakan’ın, savcı önünde Artistler Kahvesi’nde dilekçeyi okumadan, ‘tiyatrolara devlet yardımı sanarak imzaladığını’ söylemesi, üzerinde yaratılan korkunun büyüklüğünü göstermektedir.
Öztürk Serengil adlı sinema oyuncusunun yine Artistler Kahvesi’nde pişti oynarken, kendisine ‘dilekçenin toplu konut kredisi diye imzalatılarak oyuna getirildiğini’ söylemesi de, insanların üzerinde ne oranda büyük bir korku yaratıldığını göstermektedir.
Bu tanıkların, yalancı tanıklık yaptıklarını kanıtlayabilirdik.
Duydukları korku yüzünden, çok utançlı bir duruma düşmüşlerdir.
Dünyanın neresinde olursa olsun, yurttaşlar böylesine korkutularak insanlık onurlarının kırılacağı duruma düşürülmüşlerse, bu korkuyu yaratan yönetenler bundan hiç de övünç duymamalıdır.
Bu korkutulmuş zavallı tanıklarla mı bizim dilekçemiz ‘bildiri’ biçimine sokulacaktır?”
Nesin’in politik görüşleriyle aynı çizgide olmadım. Ama en dar(be) dönemlerdeki duruşuna, cesur çıkışlarına da şapka çıkartırım.
Yarın devam edeceğim.
Paylaş