Paylaş
Sosyo-ekonomik, siyasi, kültürel değişimlerin bir şehre yansıması, o şehirdeki yerel yönetimlerin farklı projeleri, yaptırımları, ısrarı/inadıyla doz aşımına neden olabiliyor.
Taksim’den hareket edersek, dün yazımda söz ettiğim plansızlık, tepeden inmecilik gibi kavramları biraz daha açabiliriz sanıyorum.
* * *
Taksim’e AVM, rezidans, otel yapılması projesinin, en azından askıya alındığı görülüyor.
Ama Topçu Kışlası’nın yeniden yapılması ve Atatürk Kültür Merkezi’nin (AKM) yıkılması gündemde.
Peşinen söyleyeyim; vaktiyle yıkılan o kışlanın kopyasının, imitasyonunun yeniden yapılması fikrine katılmıyorum.
Çünkü o yapı artık İstanbullu için ne hafıza mekanı, ne de nostalji nesnesi...
Ötesi, Ankara örneğindeki gibi kentleşmeyle şehrin göbeğinde kalan askeri tesislerin akıbeti tartışılırken, “vesayet” rafında dururken, Taksim’de bugün işlevi ne olursa olsun bir “kışla” inşa etmek de belki münazaranın tuzu biberi...
* * *
Başka bir açıdan bakalım. Ankara’da yıkılan Kızılay Binası’nı yeniden yapmak anlamlı mıdır?
Bence değildir. Ama o binanın abuk-sabuk bir kararla, bir gece içinde yangından mal kaçırırcasına yıkılması vahimdir, yanlıştır.
Şahsen ben, eski Kızılay Binası’nı beğenmiyordum. Hele yenisini hiç... Ama bu mevzu, benim ya da bir yetkilinin beğenisiyle kantara vurulacak bir mesele değil.
Tarihi ya da bir semtin, bir kuşağın hafıza mekanı haline gelmiş bir binayı “Beğenmiyorum, yerine şunu-bunu yapalım” diye yıkmaya kalkarsanız, bu zihniyet yol olur.
O yol da, çıkmazdır.
* * *
Taksim AKM’yi de beğenmeyebilirsiniz, meydana yakıştıramıyabilirsiniz. Ama bu asla yıkmanız için mazeret olamaz.
Misal... Yazar Guy de Maupassant bir çok Fransız gibi Eyfel Kulesi’nden nefret edermiş. Ancak hemen her öğle yemeğini de orada yermiş.
Sormuşlar, “Madem bu kadar nefret ediyorsun, niye hep buradasın?” Yanıtlamış:
“Çünkü burası Paris’te bu berbat kulenin görülmediği tek yer...”
“Görmezsiniz”, olur biter.
Yok eğer, Taksim’deki AKM deprem projeksiyonu açısından gerçekten riskliyse, o zaman da çözüm mekanizması böyle işletilmemelidir.
Ona da yarın değineceğim.
Paylaş