Paylaş
O nedenle zorunlu bir ara verdik.
“Eh, tarih yazmak kolay değil” esprisi fena gitmezdi şu anda ama, elbet ona da sığınamam.
Ama belki sizlerden gelen anıların/anlatıların yayına nasıl hazırlandığından kısaca söz edebilirim.
* * *
“Sokak sokak Ankara’nın sözlü tarihi” çalışmasının evreni, tahmin edebileceğiniz gibi çok geniş.
Sadece Ankaralı ile değil, “bir zamanlar Ankaralı” okurlar da yoğun ilgi gösterdi çağrımıza. Ankara dışından da çok ileti aldık.
Ayrıca, anılar/anlatılar sadece mekana değil, zamansal olarak “bir ömre” tekabül ediyor.
Ankara’nın ilk yıllarından 90’ların ikinci yarısına uzanan bir zaman tünelinden geliyor anlatılar. Kıymeti de bu zaten.
Ve adı üstünde “sokak tarihçiliği”, detayda derinleşen bir çok anıyı/anlatıyı da taşıyor sayfalarımıza.
* * *
Son olarak, Ankara’nın sözlü tarihine yönelik ilginin de farklı bir sosyolojisi, psikolojisi olduğunu düşünüyorum.
Doksan yıl önce başkent yapılan, tarihi bir insan ömrü kadar olan bu genç şehirde, bir çok anı aslında henüz “tarih” olamayacak kadar yakınımızda... (Yitirilen hafıza mekanlarını, tarihe karışan kent emanetlerini, hatta yok edilen koca meydanları saklı ve ayrı tutuyorum)
Dolayısıyla, bu şehri günahı/sevabıyla biz yarattık, biz yaşadık-yaşayamadık, biz sahip çıktık-çıkamadık...
O nedenle de yaşayarak kaydettiğimiz, anlatacağımız çok şey var.
Hevesle ya da hüzünle, anlatacağımız çok şey...
* * *
Böyle geniş bir meselede, aslında tek başına olduğumu da söylemeliyim.
Bu, katkı sağlayacak, canla başla emek verecek çalışma arkadaşlarımızın yokluğundan değil, çalışmanın doğasından, dokusundan kaynaklanıyor.
Doğal olarak, gelen iletileri tek tek, bizzat okuyorum.
Anlatıların bağlantılarını da tek elden yapmak durumundayım.
Yazım, yayınlama aşamasına gelince de aynı.... Çünkü fikri takipten öte, bir insicamı olması gerekiyor hazırlanan metinlerin.
Sonuçta, emek-zaman cetveli kayıyor bazen elimizden.
* * *
Tarihimizin ikinci bölümündeki anlatılar, yarın “bağ-bahçe” ile başlıyor.
Ama, “Ankara’nın bağları da, büklüm büklüm yolları”ndan ibaret değil elbette...
Paylaş