Sonbahar

BANA mı öyle gelir, bilmiyorum.

Ama Ankara’da bahar da, sonbahar da pürtelaş mevsimlerdir sanki. İkisi de sombahar olmaz hiç.
Ya “Baharı görmeden yaz geldi geçti”dir, hüzzam makamında.
Ya sohbaharı ağız tadıyla yaşamadan, ayaza döner bozkır havası...
Ama gelişi öyle değildir sonbaharın.
Patricia Barber’ın yorumuyla Autumn Leaves gibidir, usul usul...
Attila İlhan’ın dizeleri misali:
“Ben akşam olmuşum /yapraklarım dökülüyor /usul usul /adım sonbahar.”
Gidişi öyle değildir oysa, yani bir ömrün, bir vaktin, bir baharın daha -hızla- geçişi.
“Ömür, kaç mevsim, kaç bahar daha?” diye sordurur adama, bazısını soldurur masada...
* * *
Herkese başka gelir çünkü sonbahar. Farklıdır herkesin hazan mevsimi.
Kos helvacı için sonbahar, yakası sıkıca iliklenmiş gömleğinin üstüne, imitasyon yelek giymektir. Ve artık “kestane kebap” tezgahını hazırlamak.
Simitçinin yün beresini başına iyice geçirip, perçemini dışarda bırakmasıdır. Milli Piyangocu’nun daha çok kahve dolaşması...
D.J. için radyoda daha sık, “Ayrılık da sevdaya dahil” çalmak.
Liseli aşıklar için gözden uzak, terk edilmiş bir park.
Orhan Veli için, “efkaftaki memuriyet”e girmek. Sakarya’da masaların içeri alınması....
Ve yaşlı değnekçinin arka cebindeki “kanyak”tır. Ki, Cep Kanyağı için, yavaştan vitrin zamanı...
* * *
Uzun yağmurluğuyla Batman’e dönüşen trafik polisi için, zor zamanlardır.
Gecekondu bahçelerinde, su baskınının ardından havalandırılan yorgan...
İlkokul bahçesinde göçen kırlangıçlardan nöbeti devralan çocuk cıvıltısıdır.
Sokak köpeklerinin gözlerinde açlığın hazin korkusu...
Kokoreççinin mangalında daha çok odun kömürüdür, sonbahar.
Ve apartman boşluğuna alınan sardunya.
Bir de kedi...
* * *
Yaşlılar için hatıralar sonbahardır artık. Ve “bir bahar daha” umudu...
Sonbahar kiminde hüznün güzelliği, kiminde güzelliğin hüznüdür. Bu denklem fark edildiğinde, belki biraz da aşk.
Doğanın geri çekilme zamanıdır. Sonbaharın bol, kıpırtılı eteğinin altına... Çekilip, bekleme zamanı.
Ankara, en çok sonbaharda duyumsar yalnızlığını.
Geçen sonbaharları mı hatırlar? Eskiyi mi özler...
Ve gözleri hep ıslak mıdır, hafiften?
Yazarın Tüm Yazıları