Paylaş
Hacettepe Hastanesi’nde 19 yıl önce, 13 Temmuz’da veda etti hayata...
Kendi deyişiyle “ne kitapsız” olurdu hayat, “ne kedisiz”...
* * *
Özendi de onlara, “Göçmüş Kediler Bahçesi”nde:
“Kedilere benzeyebilseydik keşke. Öyle diyesim geliyor sık sık, bu son yıllarda.
Yaşadıkları anın iyicene farkındalar gibi. Bir şey bekliyorlarsa bir deliğin başında, onları oyalayıp oradan uzaklaştırmak pek güç.
Bildikleri bir yerde bildikleri bir iş görülürken, her gün seyrettikleri, kendilerince katıldıkları (anlayamadığımız, bakarak da bir işe katılınabilirliğidir) o işe sanki ilk kez bakacaklarmış gibi, uyuklamakta oldukları yerden kalkmağa üşenmeden gidip seyrederler yapılanları...
* * *
Bizlerse, uydurduğumuz bir zamanla övünürken, her işimizi, her sözümüzü o zamanın akışı içinde ötede, ileride, gelecekte varılacak bir noktaya varmak üzere yapılıyor ya da söyleniyor görürken, yapmakta, söylemekte olduğumuz şeyi unutuveriyoruz.
Yanılmıyorsam, kimimiz (yolun oralarında) anlayıp öğreniyor kimi şeyi: Susup dinlemeği örneğin...”
Karasu gıptayla söz ediyor kedilerden ancak, “Ama kedi sever gibi sevmemeliyiz sevdiklerimizi” diye ekliyor, önemle.
Kedilerin, içi boşaldıkça anlamı daralan “vakur” sözcüğüne yeni vurgular eklediğini düşünürüm hep.
Vakur ama alımlı, uçarı, cesur, sıradışı aynı zamanda...
Sağ adımını koyduğu noktaya, sol adımını da atarak usulca, inanılmaz bir devinim ve ritmle dolaşırlarken sokakları... Belki bu kelimeler de yetmiyor, salınımlarını tanımlamaya.
* * *
Vakur olmanın gerektirdiği “temkinliliği” de içgüdüsel olarak yaşıyorlar.
Ağırbaşlılığı da, bazen meydan okuyan bir tembellikle iç içe...
Yakışıyor kedilere karakterlerinden ödün vermemek adına, evcil duygulara yaban, öğretilmek istenene hırçın, muzip durabilmek.
Ve yakışıyor; bunaldıklarında bizden uzun ama kıpırtılı, bol rüyalı uykulara sığınmak... Karasu’nun vurguladığı gibi, “uykularının hangi katındalarsa, o katın uykusunu” yaşıyorlar.
* * *
Karasu'nun kedilerinin bazılarının isminin, Mırık, Bibik, Bıyık olduğunu öğreniyorum sonradan.
Ama bu mevzuda Erkin Koray’ın kedisinin adına her aklıma geldiğinde “Helal olsun” diyorum, içimden. Adı, Mesafe...
* * *
Mesafelidir elbet; bazen patili, bazen pençeli...
Sokak kedileri, nevalelerini heykel çamurunu bile biçimlendirebilecek patileriyle çöp poşetlerinden maharele derlese de... Hala avcılık var serde.
Şehrin giderek muhafazakar, sevgisiz, ısrarcı duygu kaosuna ve sonradan olma/kulaktan dolma geleneğinin ısrarına, hala “vahşi”, dikbaşlı kalabilmek, kendi stilini korumak erdem değilse nedir?
Enis Batur kitabına adını da veren “Kediler Krallara Bakabilir” denemesinde, şöyle anlatıyor o hali:
“Kediler mağrurdurlar gerçekten de. (Harikalar Diyarı’ndaki) Alis’in dediği gibi onlar ‘krallara bile bakabilirler’ ve bir şairimizin tamamladığı gibi ‘hatta onları tırmalayabilirler’ de.
Kralların yaşadığı ülkelerde, insanların kedilerden öğrenebilecekleri bir şey vardır.”
* * *
Yazının sonu da Bülent Ortaçgil’den gelsin, kaplan adımlarıyla:
“Siz kardeşler, hangi kedileri seversiniz,
Hangi kediler gibi yaşamak istersiniz?
Sevimli, uslu? Sesli, hırslı?
Hangi kedilerdensiniz?”
Paylaş