Paylaş
İlk gidişim sanırım 20 yılı geçmiştir. Amasra’nın şirin mi şirin bir kıyı köyüydü o zamanlar.
Ama önce yolundan, bu kısa seyahatteki bir kaç uğrak noktasından söz edeyim.
Uğrak noktası deyince akla, lezzet durakları da geliyor tabi. Ve lezzet tartışmaları...
Münakaşayı yani tartışmayı, fikir alışverişini anında “münazara”ya çevirebilen bir toplumuz malum. (Koalisyon görüşmelerinde bu tuzağa -henüz- düşmeyen AKP-CHP'ye geçerken selam olsun)
Yani uzlaşmanın olmadığı, “iki taraftan birisinin yendiği” fikir yarış(tır)malarını severiz biz.
İzini de süreriz, münazaramızın:
“Bak, ben demiştim...”
* * *
Lisede iki münazaraya katılmıştım. Birinin konusu, “Atom zararlı mıdır, faydalı mıdır”dı.
“Kullanım amacına göre faydalı da olabilir, zararlı da...” diyen grubun, karatahtaya asılan Hiroşima-Nagasaki fotoğraflarının ardından nutku tutulmuştu. (¹)
Diğeri daha keyifli, daha aylaktı sanki:
“Çok gezen mi bilir, çok okuyan mı”...
Okurken her dalda gezinen, gezerken canımıza okunan, biraz büyüdüğümüzde okurken, okuduğumuz için de canımıza okunan bir kuşak olduğumuz için, bu münazaranın hangi kutbunda olduğumuz çok da fark etmezdi doğrusu.
Çıkardık karatahtaya, iyi oynayan kazansın...
* * *
Sonradan gezen-okuyan meselesini, mevzuyu daraltarak kendimce çözdüm.
Misal konu lezzet, tat ise... Çok gezen, çok tadan bilirdi lezzetleri herhal.
(Eğitimli, akademili “chef”lerimize, gurmelerimize saygımız sonsuz. Hem gezen, hem okuyan daha makbul bu mevzuda)
Lezzet deyince, elbette gurme kıvamında yazacak ne uzmanlığım var, ne de birikimim.
Ama amatör bir tat hafiyesi gibi meraklıyım, yeme-içme molalarına...
Bu minvalde... Ankara-İstanbul otoyolunda Yeniçağa’ya saptığınızda 25 kilometre sonra Mengen’e geleceksiniz. Ve fikrimce, gastroritminizi ayarlayıp aç gelmenizde yarar ver.
Bizim damağımız ve ayağımız, Mengen’e girdiğinizde hemen göreceğiniz Müdür Restaurant’a alıştı.
Izgara, ev yemekleri, çorbalar, tatlılar... Yediklerimizin hepsi leziz.
Özellikle tadı, etin yumuşaklığıyla, saatlerce demlenen doğal sosu/suyuyla dana kavurma/kızartma.
Yanında ev usulü kızartılmış tombul patateslerle servis ediliyor ki, o bile dondurulmuş, cips irisi patatesi kızartma diye belleten piyasa düşünüldüğünde ender bir lezzet.
İşkembe çorbası, içine safran katıldığı izlenimini veren vanilyalı fırın sütlaç da klasik seçimimiz.
Tencere yemekleri de ayrıca övgüyü hak ediyor.
* * *
Etin sırrı ise pişirme ustalığının yanısıra, Mengen’de Müdür Restaurant gibi yarım asırdır hizmet veren Varlık Kasabı’nda gizli.
Taze, lezzetli etlerin yanında sucuğunu, kasap köftesini, sakatatlarını da eve taşımak mümkün.
Antrikotu, kemiksiz kuzu eti insanı “Azizim etler de çok başkaydı eskiden” nostaljisinden kurtarıyor.
Amasra Çakraz yoluna, sonraki yazıda devam edeceğim.
MERAKLISINA NOT:
MENGEN’deki o lezzetli et yemeklerinin kardeşini Ankara’da Etlik’e girişteki Eski Garajlar’da Bolu Akın Lokantası’nda da yakalamak mümkün.
Ancak burada haşlama, kızartma ve kavurmalar danadan değil kuzudan.
Tencere yemekleri önceki geceden ağır ateşte saatlerce sobanın üzerinde yapılıyor ki, tadını emeğinden alsın.
Patlıcan kebabı da, bu tadın/emeğin tipik örneği.
Kıyma değil, eski usul gerçek et döneri de çok lezzetli.
Midenizde yeterli yer varsa, çorbalarını da deneyin derim.
Önemli bir not; lokantada kredi kartıyla ödeme yapamıyorsunuz. Benzer lokantalardaki gibi raconu net: “Yemeğini ye-hesabını kasaya nakit öde...”
(¹) Tam 70 yıl önce 6 Ağustos'ta Hiroşima'ya, 9 Ağustos'ta Nagasaki'ye atom bombası atıldı. Bugün hâlâ yaşayan, o anları hatırlayan insanların var olması, böylesi toplu kıyımların çok da geride, "tarihte" kalmadığını düşündürüyor insana.
Paylaş