Paylaş
Arap Baharı’na iki yıl kala, ülkenin görece sakin günlerinde gezdiğimiz Kahire sokaklarında askerlerin güvenlik endişesi dikkatimizi çekmişti.
Tekerlekli, gerektiğinde ateş edebilmek için önü küçücük mazgallı, kulübe iriliğinde demir kalkanlarla geziyorlardı ana caddelerde...
Develi devriyeler ise piramitlerin çevresinde önlem almıştı.
Özellikle Kahire’de askerin otoritesi, bizimle birlikte dolaşıyordu sanki şehri....
* * *
Büyülü bir kent Kahire...
Ama gecesiyle gündüzüyle şehri dinlemiş ve en büyük ihtiyacının sessizlik olduğunu düşünmüştüm.
Sessiz hiç bir yer yoktu sanki şehirde...
Sabaha kadar, kesintisiz 24 saat klakson sesleriyle “yaşıyor”du.
Bomboş bir caddede çoğu farını yakmadan giden otomobiller bile, karanlığı dağıtmak istercesine korna çalıyordu.
Caddeler bir yana, Gizza’da, çölde piramitlerin çevresine bile ulaşıyordu klakson sesleri.
Mısır’da, Kahire’de “medeniyet”, 5 bin yıl öncesinden -emsalsiz- geliyordu, büyülüyordu...
Ancak “Ey medeniyet seni az bağıran caddelerinden tanırım” da demiştim doğrusu, o günlerde.
Tapılası sessizliğiyle o sonsuz çöle bile sızan gürültü, tavandaki pervaneli vantilatörün biteviye iniltisi gibi asılıydı şehrin göğüne.
Hayranlığımla başbaşa kalamıyordum.
* * *
O kakafoni içinde, sadece bir ses pansuman yapıyordu sanki insanlara:
Bin minareli şehirde, çoğu camide bizdekinin -iyi ki- tersine mikrofonsuz okunan ezanlar...
Sonraları gazeteden okumuştum, Mısır da merkezi ezan yayınına geçmiş.
Oysa çıplak sesle okunan ezanlar, makamı, farklı yorumlarıyla da bir kimlik kazandırıyordu Kahire’ye.
Mikrofonun, merkezi sistemle yayının, ezanın ruhaniliğini gölgelediğini düşünürüm ben.
Üstüme vazife olmasa da...
* * *
Şimdilerde, gün ışırken okunan salâ ile duyurulan ölümler aklımda...
Ve Necib Mahfuz’un kent tasviri:
“Ne kadar çok mezar var, gözün görebildiğince uzanıyor. Mezar taşları teslimiyetle kaldırılmış elleri andırıyor...
Başarıyla başarısızlığın, katille kurbanın bir araya geldiği, hırsızla polisin ilk ve son olarak huzur içinde yan yana yattığı bir sessizlik ve hakikat kenti’’.
Yarın, “Kulakların çınlasın Ankara” diyerek devam edeceğim şehri anlatmaya...
Paylaş