DÜN değindiğim Disneyland ile Hayvanat Bahçesi’ni bütünleştiren projeyle ilgili kaygılarım, iki projenin uyum sorunu değil sadece.
AOÇ ve Hayvanat Bahçesi ile ilgili olduğu için de soru işaretlerim kuvvetli. Malum, yarım asırlık bir süreçte AOÇ’nin üçte ikisi yağmalandı. O bir yana, Hayvanat Bahçesi fikri açısından da kaygılanıyorum. Çünkü Büyükşehir’in insan dışındaki diğer canlılarla, hayvanlarla ilgili yaklaşımı bana güven vermiyor. Bu ilginin, 17 yıldır sadece semboller ile kente yansıtıldığını düşünüyorum. Bunun en çarpıcı örneği, Büyükşehir’in asli görevi olmasına karşın, 17 yıldır talep edilen hayvan barınağını hala hayata geçirmemesidir. * * * “Sembolik ilgi” meselesine gelirsek. Yitip giden Ankara Keçisi, bu kentin gündemine sadece dökme, kalıp, imitasyon keçi heykelleriyle getirilmiştir. Keza Ankara Kedisi de bir “maskot” olarak alınmıştır gündeme... Ardından Başkan Melih Gökçek’in Ankara için öngördüğü, hareket edebilen “peluş” hayvanlardan oluşan Hayvanat Bahçesi projesi son anda yargı marifetiyle direkten dönmüştür. Sonra “safari hayvanat bahçesi” projesi atılmıştır ortaya. Olmamıştır, ki bu projelerin bazıları, iyi ki olamamıştır. * * * Şimdi olmayana ergi metoduyla, Disneyland ve Hayvanat Bahçesi’nin birleştirilmesi düşünülmektedir. Ve bu projelerin hiç birisi “kentin/kentlinin düşüncesine, görüşüne”sunulmamakta, kentin katılımıyla tartışılmamaktadır. Son bir not. O günlerde Ankara Hürriyet’de de yayınlanmıştı... Yıllar önce Hayvanat Bahçesi’ni dolaşan Başkan Gökçek’in en yoğun ilgisini çeken, saatlerce izlediği canlı, kendisinden başka hiç bir balıkla geçinemeyen Siyam Balığı olmuştu. * * * Bugüne gelirsek... Doğa, çevre, yaşam adına devesiyle, atıyla, köpeğiyle, keçisiyle Anadolu’yu dolaşıp Ankara’ya gelen “Büyük Anadolu” yürüyüşçüleri günlerdir kente sokulmamıştır. Bu şehrin yetkilileri, onlara bir “Merhaba”yı esirgemiştir. Doğaya, çevreye, hayvanlara, canlılara dair projeler, önce samimi bir ilgiyi, sevgiyi, ardından da bu temel üzerinde yükselen bilgi ve teknolojiyi gerektirir.