Sallama çay ve ayrıntı sevgisi

ÇAYLA ilgili inceliklere bugün de devam... Sertab Erener’in şarkısındaki gibi, hayalkırıklığının önemli bölümü  “incelikler yüzünden” değil mi zaten?

Haberin Devamı

Çay kültürü mâlum, ülkeye göre çok değişiyor.

İngilizlerin “çay saati” ile, bizim çayla günün her anına denk gelebilen eşref saatimiz aynı mı...

Yahut başta Erzurum, Doğu Anadolu’da özel, sert şekerden (kelle şeker) küçük ısırıklar alınarak içilen demi yoğun kıtlama çayla, poşet çay bir midir mesela?

* * *

Uzakdoğu’da tadı kadar, sunumu ve içimi de önemli çayın.

Çay eski Çin’in ritüel içeceği, felsefesi bile var.

Çayın felsefesinde, çayı demleyen su, dişi bir element olarak görülür.

Ve çay o kültüre göre su tam fokurdadığında demlenir.

Çünkü büyüsünü, suyun ve dişiliğin sonsuzluğundan alır.

Öyle uzun uzun kaynatıp, demlikteki çayı kavurursan da tadı kaçar.

Demliğe soğuk suyu boca edip, altını-üstünü cümbür cemaat kaynatırsan da olmaz.

Eh o koca felsefeye de ayıp olur, sonuçta.

Haberin Devamı

Emekten öte, düşünceye de saygı gerek.

 

Sallama çay ve ayrıntı sevgisi

Stephan Reimertz Dost Kitabevi yayınlarından çıkan “Çayın Kültür Tarihi”nde, çay sevgisinin ayrıntı sevgisini geliştirdiğini savunur.

Ki, bu düşüncesindeki “ayrıntı sevgisi”nin önemi meselesine ben de gönülden katılırım.

Ayrıntı sevgisi, önemlidir. Şeytan da, -bence- melekler de ayrıntıda gizlidir.

Ayrıntıya -yeri/zamanında- gösterilen özen, güzelliğe açılan bir penceredir çoğu kez.

Bu nedenle Reimertz, çay içmenin yaşamda zaman ayırmaya değer uğraşlardan birisi olduğuna inanır.

Özensizliğe de, katakulliye de gelmez.

* * *

Ayrıntı sevgisi; çayın harmanında, çay takımında, porselen ya da prinç çaydanlıkta, ince belli sırça çay bardağında, tiril tiril porselen çay fincanında, yahut çayın yanında sunulan lezzetlerde gösterebilir kendini...

Lâkin çay törenini zenginleştirirken, sunumunu süslerken çayın aslına gölge düşürmemek gerekir.

Yeni çaydanlıklar fiyakalı diye, eski, rengini-tenini yıllarca demlenen çaydan almış, onu dokusunda sindirmiş porselen bir demliği ıskartaya çıkarmamak lazım elbet.

Haberin Devamı

Üzerinde güzel nakışlar var, hem de zengin gösteriyor diye, kalın, kristal “misafir bardağı”na da rağbet etmemeli...

Hem parmağa-dudağa teması güzel olmaz öyle kalın bardakların, hem de çayı daha çabuk soğutur.

Kristalin ışığı kırmasıyla, renginin de açılması-alacalanması cabası...

* * *

Gerçi plastik-karton bardakta çayların, poşet yahut bizim o güzelim deyişimizle “sallama çay”ın istilasında inceliklerden konuşmak biraz laf-ı güzaf da...

İnsan yine de, kendi tercihlerine, alışkanlıklarına, zevklerine bir şekilde sahip çıkabilir.

Başkasına gölge etmeden “Keyfimin kahyası mısın” diyebilir, gerine gerine...

* * *

Reimertz kitabında, “Poşet çay, plastik bardak-tabak ve naylon çorapları yaratan bir yüzyılın tipik ürünüdür” der.

Haberin Devamı

Yazar Marcel Proust ise, poşet çay için “en nefret verici reform" diyerek, daha ileriye gider.

“Bardak poşet çay” deyince, hemen o vecize gelir aklıma:

“Sallama çayın muhabbeti de sallama olur...”

Artık çayı mı, konuğu mu... Ayrıca bir “sallamama” hali de vardır sanki...

Tiryakisini -ılık ılık- fena bozar.

Kamyonum olsaydı arkasına yazardım:

Hayatı salla, ama çayı demle birader.

Çay muhabbetimize devam edeceğim.

 

Yazarın Tüm Yazıları