Paylaş
Bu yıl “iktidar”dı festivalin teması. Ki biz “iktidar”ı, bu yıl 1001’ncisi düzenlenen, Ulusal Erkek Filmleri Festivali’nin 1001 suratından en afilisi olarak bilirdik hep.
“Biz böyle gördük, böyle bilirdik” teması, ulusal “sanılgı”mız zaten.
Misal ben, her gece saçlarına sevdalı bir gül takıp, kara kız kantosuna çıkan ve deprem yaratan Karantinalı Despina’yı başka bilirdim.
Hani adıyla-sanıyla azınlıktı, ötesi kadındı, kantocuydu, oynardı sahnede filan ya...
O “karantina”da, yani ayrı tutulan, hatta doğuştan “zührevi” bir kadın, “öteki” olduğu için bu lakapla anıldığını sanırdım.
Sonradan İzmir’in bugün Küçükyalı olarak bilinen Karantina semtinde yaşadığı için öyle dendiğini öğrendim.
Ama benim sandığım/kurduğum hikaye, yani benim sanılgım, aslında bu topraklara daha uygun.
Çünkü “Karantinalı Despina”ların makus kaderi, Karantina’da oturmalarından değil, hep “karantina”da, gözaltında/gözlem altında olmalarındandır.
“Kayıt ve kabul”leri toplumsal karantina servisince yapılır. O servise yatırılırlar, ömür boyu. O “servis”le, hemen her sohbette masaya da yatırılırlar.
İktidarın karantinası böyledir çünkü...
* * *
Gelmediyse gözünüzün önüne... “Kadın filmleri”nin festivali geçsin gözkapağınızla gözünüz arasındaki perdeden.
Sokaklara afişlenen kadının “adı Vasfiye”dir mesela... Ama adları mühim değil hepsi “vesikalı yarim”... Hepsi “karantina”da hala... Hepsi “vesika”larda.
Ancak öldürülünce manşetlerde...
* * *
Çoğu “kıyı kuşu”dur belki.
Uçunca korunurlar ancak, uçunca biraz özgür... Çok da uzaklaş(a)mazlar insanlardan.
Ve konduklarında başlarına türlü işler gelir.
Benimse aklımda yine, Karantinalı Despina:
“Demlendikçe yalnızlığı aydınlanıyor
olmayacak şey, bir insanın bir insanı anlaması...”
Paylaş