ON beş yıl önce bugünlerde Ankara Atatürk Kültür Merkezi bahçesine, törenle bir heykel yerleştirildi.
Dönemin Kültür Bakanı Fikri Sağlar’ın da katılımıyla... Nazım Hikmet’in heykeli. Heykelin adı, “Rüzgara Karşı Yürüyen Adam”... ¡ ¡ ¡ O dönemin esintisi, bu girişimi mümkün kılsa da... İsmiyle müsemma, aslında bakan da, tören de, heykel de “rüzgara karşı”ydı. (O heykelin isminde bir muziplik de var mıydı, bil(e)miyorum) Netekim, Başkan Melih Gökçek’in o günlerde ilk seçim vaadi, o mevzuda esti: “Partim iktidara geldiğinde Nazım Hikmet’in heykelini kesin kaldıracağım.” Ama mevsim değişti, rüzgar değişti, Nazım’ın mezarı vasiyetine uygun olarak memleketine, çınar ağacının altına dönemese de... Sanki o heykelin nezdinde, vatandaşlığı iade edildi. ¡ ¡ ¡ Derdim “rüzgar”, Başkan Gökçek filan değil. Gökçek’in “heykellere dair biyografisi”nde, aktardığım Nazım Hikmet meselesi bence “vakayı adliye”dendir. Neyse, 15 yıl önce tam da bugün o heykeli diken bakanı, CHP ihraç etti sonradan. Derdim, Sağlar’ı savunmak, ihracını sorgulamak filan da değil. CHP’de de, ne ihraçlara aklım erer, ne ithallere... ¡ ¡ ¡ Niyetim, Nazım’ın heykelinin tuncu/bronzunda, o “zaman”a göz atmak. MHP lideri Alparslan Türkeş ölümünden kısa süre önce yaptığı konuşmaya Nazım’ın dizesini eklemişti: “Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür /ve bir orman gibi kardeşcesine...” İnanmadım. ¡ ¡ ¡ Dönemin FP Genel Başkanı Recai Kutan da kongrede okudu Nazım’ın şiirini. İyi okuyamadı elbet, aldırmadım. Şiiri de emanetti, makamı da... Hemen ardından bir dönem solun ilk sıralardaki hedefi olan işveren sendikası MESS, tüm zamanlarda dünyanın en iyi 10 şairinden biri olarak niteledi onu. Belki metal işverenleri açısından, “Trum trak tiki tak, makinalaşmak istiyorum” cımbızlaması.. ¡ ¡ ¡ Siyaset, şiire artık yakın duruyor. Çünkü “konuşma/hitabet sanatı” açısından kuruyemiş. At bir avuç konuşmanın arasına, balık bilmezse halik (halk) bilir miydi o deyim? Olsun, ben de Nazım’ın sevda şiirlerini severim: En güzel söz, henüz söylenmemiş olanıdır, gibilerinden...